İstanbul Sözleşmesi, kadın hakları ve Atatürk

Dünyada kadınları önemseyen ve ataerkil anlayışa rağmen demokratik haklar tanıyan ilk yönetici; Gazi Mutsa Kemal Paşa olmuştur.

Şöyle ki:

İnsanlık dünyası, Amerika’daki tekstil işçilerine yönelik faşizan baskı ve katliam sonrasında “Emeğin Bayramı” olarak 1 Mayıs olgusuna ulaşır.

Sanayi toplumlarında giderek kadın erkek eşitliği anlayışı gelişmiş; sanayi toplumu olan İngiltere’de demokratik sistem kurulmuş. Ancak kadınlara seçme ve seçilme hakkı uzun zaman tanınmamıştı.

1848 yılında Amerika’da kadın örgütlenmesi başladı. “Uluslararası Kadınlar Birliği” (UKB) temeli atıldı. Temel amaç; “bütün milletlerdeki kadınların özgürlüğe kavuşması, siyasi haklarının tanınması, kanun ve uygulamalarda erkeklerle eşitliğin sağlanması” olarak ifade edildi.

Bu amacın gerçekleşmesi için sürdürülen çalışmalar, 1902 yılında Washington’da UKB kongresinin toplanması sonucunu getirdi. 1913 yılına kadar Berlin, Kopenghag, Londra, Stockholm ve Budapeşte’de kongreler yapılmaya devam etti. Dünyayı kana boyayan 1.Dünya Savaşı patlayınca, kongrelerin toplanma olanağı kalmadı.

Nihayet UKB; 6-12 Haziran 1920 tarihinde Cenevre’de 8. kongresini toplayabildi.

Cenevre’deki kongreye Türkiye’den (Ankara’dan) temsilci olarak Azize Kıbrıslı katıldı.

1923 yılında Roma’da toplanan kongreden sonra UKB, 1924 yılında “Uluslararası Kadınların Oy Vermeye Katılması Derneği” kurmayı başardı. Ardından 1926 Paris, 1929 Berlin kongrelerini topladı.

UKB’nin 12. Kongresi, 18-24 Nisan 1935 yılında İstanbul Yıldız Sarayı’nda toplandı. “Barış Kongresi” olarak nitelendi. Türkiye dış politikasının temeli olan ”yurtta sulh dünyada sulh” ilkesinden esinlenilmişti. Kongrenin asıl adı, “Uluslararası Seçme Seçilme Kongresi” olarak duyuruldu.

Türkiye’nin tercih edilmesinin nedenlerinden biri, Atatütk önderliğinde sürdürülen barış politikasıydı. Bir diğer nedeni; Türk kadınlarının kavuştuğu demokratik hakları idi. Nitekim 1935 seçiminde TBMM’e 18 kadın girmişti. Kongreye katılan Türkiye Kadınlar Birliği (TKB) delege sayısı 24 idi. TBMM’nin 18 kadın üyesi de katıldı ve kongre başkanlığınca onurlandırıldı.

Türkiye, kadın hakları konusunda birçok demokratik ülkeyi geride bırakmıştı.

Kongrede yapılan konuşmalar, Türkiye’de kadın hakları konusundaki aşamalardan övgüyle söz etiler.

Örneğin açılış konuşması yapan Avustralya Kadın Birliği Cemiyeti üyesi Miss Cardell Oliver, özetle şu vurguda bulundu (10 Nisan 1935 tarihli Zaman Gazetesi): “Kongrenin Türkiye’de toplanacağını duyunca katılmaya karar verdim. Çünkü Türkiye, kadın hakları konusunda birçok Avrupa ülkesini geride bırakan adımlar atmıştır. Dünyada kadınlar savaşla, atıllıkla, hastalıklarla mücadele ediyor; barışa katkı sağlıyor” dedi.

Hastalığı nedeniyle katılamayan 1902 kongresini ABD’de düzenlemiş olan Miss Köri Kek de okunan mesajında özetle (19 Nisan 1935 tarihli Akşam); “bir asırdan beri insanlıkta vuku bulan en mesut değişiklik, Türk kadınlarına tanına eşitlik hakkıdır; bu nedenle Atatürk’e teşekkür ederim” diyordu.

İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı olan Muhittin Üstündağ da ev sahibi olarak bir konuşma yaptı: “Türkiye Cumhuriyeti hukuk önünde kadınlar ile erkekler arasında eşitliği sağladı. Kadınların toplumsal hayata ve siyasete katılmalarını teşvik etti. Bu, aynı zamanda barışa katkıdır” dedi.

Türk delegasyonu adına konuşmayı ise, Türk Kadınlar Birliği (TKB) Başkanı Latife Bekir, Fransızca yaptı. Özetle; “Atatürk sadece ülkesini değil, Türk kadınını da kurtardı. Hak ettiği yeri verdi. Haremin kafeslerinden parlamentonun kürsüsüne getirdi. Kongrenin Türkiye’de toplanması ile Türk kadını, Atatürk’e olan minnet borcunu ödemektedir” dedikten sonra 18 Türk kadın milletvekilini tek tek takdim etti.

UKB Yazmanı Katherina Bonifas da (Prof. Sinan Meydan’a göre); “Ataürk’ün Türk kadınına tanıdığı hak ve özgürlükler, bütün dünya kadınlarında özgüven yaratmıştır. Mücadelelerinde onlara destek olan yardımcı bir güç vermiştir” dedi.

Bu takdirlerden sonra kongre başkanlığını yapan Madam Corbett Ashby; kongrenin hissiyatını Atatürk’e şu telgrafla sundu: “Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi, gösterdiğiniz teveccühten dolayı size en samimi teşekkürlerini ve Türk kadınlığına bahşettiğiniz serbesti için sevincini arz eder” ifadesinde bulundu.

Kongre, üyeleri arasından seçtiği 31 delegeyi, tahsis oluna trenle 26 Nisan’da Atatürk’ü ziyaret etmek üzere Ankara’ya gönderdi.

Mısır delegelerinden Şitti Şaravi de duygularını şu sözlerle ifade etti (18 Nisan 1935 tarihli Cumhuriyet): “Atatürk sadece Türkiye’nin değil, bütün Doğu’nun atası ve önderidir. Siz O’na Atatürk dersiniz, biz ise Ataşark diyoruz” yüceltmesinde bulundu.

Tam bağımsız ve barışçı Atatürk Cumhuriyeti’nin dünyadaki onurunu daha yükseltmeye vesile olan UKB kongresine 40 ülkeden 350 delege katıldı. Sadece savaş tamtamlarının çalındığı Nazi Almanyası ile Faşizm İtalyası, barış temalı bu kongreye delege göndermemişti.

Türkiye; Şubat ayında tüm delegelere ücretsiz vize vermiş ve katılan delegelerin ev sahipliğini üstlenmiş. Ulusal Kadın Birliği Kongresi (UKBK) anısına pul bastırmış. Dünyanın önde gelen kadınlar resmetmiştir.

***

Halkını padişah “kulu” olmaktan çıkarıp “yurttaş” olma onuruna kavuşturan Türkiye’nin kurtarıcısı ve kurucusu; iki dünya savaşı arasında Türk kadınına hak layık olduğu yeri vermekten duraksamamıştır.

Daha 1924’te kadın-erkek eşitsizliğine neden olan duvarları yıkmaya başlamıştır. Örneğin İstanbul’daki tünel, tramvay, vapur gibi toplu taşıma araçlarındaki haremlik selamlık kafesleri ile pardeleri yok ederek bölmeleri kaldırmıştır. Mesire yerleri, parklar, plajlar ve salonlar gibi yerleri kadınlara açmıştır. Tevhid-i Tedrisat yasasıyla okullarda karma öğrenimin önünü açmış. 1926’da kabul edilen Türk Medeni Kanunu ile birden fazla kadınla evlenmeyi yasaklamış. Evlenme ve boşanmada, meslek seçmede kadınların eşitliğini sağlamıştır.

1930 yılında kadınların belediye seçimlerinde oy verme ve aday olma hakkı tanındı. 1933’de Köy Kanunu’nda yapılan değişiklikle kadınların muhtarlık ve ihtiyar heyeti seçiminde oy kullanma ve aday olma hakkı verildi. 1934’de de Anayasa’da (Teşkilat-ı Esasi) yapılan değişiklikle 22 yaşını dolduran kadınlar seçme, 30 yaşını dolduran kadınlar milletvekili olma hakkına kavuştu. Bunun sonucunda, 1935 yılında İngiliz parlamentosunda bile sadece 14 milletvekili varken, TBMM’e 18 kadın milletvekili girdi.

Türkiye Kadınlar Birliği (TKB), 7 Şubat 1924 yılında Nezihe Muhittin başkanlığında kuruldu. 1926’da Paris’te toplanan UKB köngresinde üyeliğie kabul edildi. Berlin’de toplanan 11. UKB kongresinde Eyzaiş Suat ile temsil oldu.

Paris Kongresi’nde kongre başkanı Madam Corbertt Ashby, Türk Kadınlar Birliği Başkanı Nezihe Muhittin’in talebiyle 12. UKB kongresinin İstanbul’da toplanmasını önerdi. Daha sonra da TKB Başkanı Latife Bekir, talebi yineledi.

Sonunda; Türkiye’deki özgürlükçü ve demokratik haklar nedeniyle Uluslararası Kadın Birliği (UKB), 12. kongrenin Türkiye’de yapılmasına karar verdi.

İşte bu UKB’nin dünya genelindeki çalışmaları sonunda, dünya kadınlarını koruyan uygar bir sözleşme gündeme gelmiştir. Hazırlanan sözleşme metni, İstanbul’da toplanan 40 kadar ülkenin temsilcileri tarafından imzalanmıştır. Bugün itibarıyla 50’yi aşkın devletin parlamentolarınca kabul edilerek yasalaşan sözleşmeye ilk imzayı atan, Türkiye Cumhuriyeti’dir.

Sözleşme 11 Mayıs 2011 günü İstanbul’da imzalandığı için, “İstanbul sözleşmesi” olarak uluslararası hukukta anılmaktadır. 2014 yılında Türkiye’de yürürlüğe girmiştir. 2019 Mart ayı itibarıyla da 33 devlet ile AB tarafından yürürlüğe konmuştur.

Sözleşme, özel ve kamusal alanda her türlü şiddeti yasaklıyor. BM Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayırımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi içtihatlarını ve öğretideki görüşler ile AB İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını esas almaktadır. Hem kadın ve çocuklara ve hem bütün insanlara her türlü şiddetin önlenmesi amaçlamıştır.

Ne yazık ki Türkiye, siyahileri boğacak kadar şiddet uygulayan ABD polisine özenmektedir. 19 Ağustos 2020 günü Türk polisinin, Kadıköy meydanında bir kadına uyguladığı kabul edilmez şiddet gibi örnekleri yaygınlık kazanmaktadır.

Kuşkusuz güvenlik elemanları ile erkek egemen anlayışla kadın ve çocuklara şiddet uygulayanlar; günümüz Türk yöneticilerinden cüret alıyordur!

Nitekim ‘İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesine karşı açıklamada buluna kadınlar, erkek ve kadın polisler tarafından yerlerde sürüklenerek şiddete tabi tutuldu!

Çünkü İstanbul Sözleşmesi’ni kabul etmiş AKP hükümeti; şimdi de siyasi hesaplarla İstanbul Sözleşmesi’nden vaz geçeceğini açıkladı. Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş tarafından ile deklere edildi. Hem de erkeklerin kadınları katletmesinin zirve yaptığı bir zamanda.

Bu açıklamadan sonra şiddet adeta şahlanmış görünüyor.

***

BİLEREK KAOTİK ORTAM MI YARATILIYOR
İster istemez insanın aklına devr-i “tek adam” yönetiminde günden güne yükselen “teokratik” ve “hilafet” söylem ve eylemleri geliyor.

“80 yıllık ara dönem” söylemlerin özendirildiği, trollerin sosyal medyada devletin kurucusu ve kurtarıcısına hakaret etmenin olağanlaştırıldığı bu dönemde; “Ayasofya” şovu, “Cuma” hutbeleri, Prof. Payeli kimselerin cahilliği özendirldiğii, Cumhuriyet ve Atatürk’e düşmanlık edenlerin Genel Kurmay Başkanı tarafından ziyaret edildiği vs eylemler; sanki Humeyni rejimi taşlarının döşendiği izlenimini veriyor.

Bu özendirmelerin verdiği cüret, 15 Temmuz hain darbe girişimine neden oldu. Darbe bahanesiyle ilan edilen olağanüstü hal koşulları ve KHK ile yeni cüretkarlıklara zemin hazırlanıyor gibidir.

Ülkede doktor sayısından çok ilahiyatçı eleman yetiştirmenin amacı nedir acaba?

Ayasofya ve Karya gibi tarihi kilise yapıların müze olmasına tahammülsüzlüğün uygarlıkla ilgisi var mıdır? İstanbul’un fethi sırasındaki gibi İstanbul’da cami mi bulunmuyor!

Mutfak ve pazarlarda yangının arş-ı alaya çıktığı, özellikle yüksek öğrenimli genç işsizliğin tavan yaptığı son yıllarda; sürekli yapay sorunlar yaratılarak ülkenin esas gündemi neden özenle değiştiriliyor?

İnsanlarımızın meteliğe kurşun sıkmasına, sıkıntılı ekonomik koşullar yaşamasına rağmen Kanal İstanbul, Akdeniz veya Karadeniz’de gaz ve petrol propağandası, Osmanlı gibi fütuhatçı olma hamasetiyle aç ve umutsuz mideler oyalanıyor.

Neredeyse Osmanlı döneminin Duyunu Umumiye hali ortaya çıkıyor. Herhalde bunu sağlayacak borçlanmaya neden yaratmak için Adalar denizi ile Akdeniz’deki çuvallamayı unutturmak için, 30 kez “bulundu” ve 9 kez “çıkarılıyor” haberlerinin yapılmasına rağmen üç hafta içinde olmayacak bir işin gerçekleştirildiği, gaz bulunduğu “müjde” verilmesi; halkın ipnotize edilmesi oluyor!

Çünkü insanlar ne denli aç ve cahil kalırsa, o denli himmete muhtaç olacaklarır. Bu durum artık bilimsel bir gerçektir. Buna rağmen AKP’nin “Cumhurbaşkanı Sistemi” ile basın ve fikir özgürlüğünü kısıtlayıp güdümlü medya yaratması, bu kez de “yabancı düşman” edebiyatıyla “mağdurluk” algısı yaygınlaştırması; geçim derdindeki toplumu bu kez de manevi olarak sindirmek amaçlı mıdır?

Yaşam umudu tükenen toplumların varacağı sonuç, kaostur. Her dönemde kaostan fırsatçılar (rejim dönüştürücüler) karlı çıkmıştır.

Mevcut yönetim, olağan koşullarda “atı alan Üsküdar’ı geçti” söylemiyle gerçekleştirdiği referandumda olduğu gibi, kaostan yeni bir emrivakili sonuç mu elde etmek istiyor?

Parti militanı anlayışlı, önyargılı “dindar-kindar” gençlerle pekiştirilen güvenlik elemanları ve özellikle olağanüstü yetkilerle silahlandırılan “ases” kadrolar ile neyin hazırlığı yapılmaktadır? Yeni kurulan hazır kuvvet ile yeni bir infaz timi mi oluşturuluyor?

Örneğin “pandemi” önlemleri anlamında zabıta neden özellikle hiçbir yasağa veya önleme aldırış edilmediği Kağıthane, Esenler, Bağcılar, Sultanbeyli vs ilçelerde değil de daha çok modern yaşamlı görülen ilçelerde zaptiye hassasiyet (şiddet) gösteriliyor?

Bu da yeni bir tür öteleme veya ayrıştırma mıdır?

İngiliz mahkemeleri ve döviz garantili olarak gerçekleştirilen yol, köprü, tünel gibi üretici olmayan beton yatırımlarıyla Osmanlı’nın 1954 yılına kadar süregelen borçları gibi, geçimden aciz olan halk, neden ille döviz bazında borç altına sokuldu?

Himmete muhtaç olup kolay biat edilsin diye mi?

Yoksa şiddet ile terbiye olunsun diye mi?

Şiddeti önleme amaçlı İstanbul sözleşmesi o nedenle mi iptal edilmek isteniyor?

Görülen kadarıyla işimiz Allah’a kalmıştır.

Bilinir ki Allah (cc), bu dünyada aklın kullanılmasını emretmiştir. Bunun için öbür dünyadan önce gözükmez. Buna göre işimiz, mezarımızı hazırlamak oluyor galiba!

Zaten tuzu kurular için bizler gibi sorunlular, dünyayı daraltıyor!…

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }