İran ve Suudi Arabistan ilişkileri

İran binlerce yıllık köklü bir geleneğe sahip, uluslararası enerji güvenliği, dünya ekonomisinde petrol ve doğalgaz kaynakları yönünden çok önemli bir konumda olan ülkedir. Suudi Arabistan ise Arap Yarımadası’nın en önemli ülkesidir. Dünyadaki petrol rezervlerinin 1/4’üne sahip, dünyanın en büyük petrol dış satımcısıdır.

Peki, İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler tarih boyunca nasıl bir yol izledi? İki ülkenin kimi zaman barışık kimi zaman ise kötü olan dış ilişkilerinde ana etmenler neler oldu? İran Şahı ile Suudi Arabistan Kralları, radikal unsurları; yani milliyetçi ve sosyalist düşünceleri kendi rejimlerine karşı tehdit olarak görmeleri sonucu ve aynı zamanda petrol piyasalarındaki istikrarı sağlamak amacı ile 1979 yılında İran’da yaşana Devrime kadar iş birliği içerisinde olmuşlardır. Kısa tarihler ile ilişkiler…

Ortadoğu’nun en önemli iki güç aktörü İran ve Suudi Arabistan olmuştur. Ortadoğu’da İki ülkenin günümüze kadar devam eden anlaşmazlıkların temelinde bölgede lider olma yarışıdır. Aynı tarafta oldukları zamanlarda ise küresel ve bölgesel güç dengelerinin dış faktörlerin etkisini azaltmışlardır. Tarihin özelikle Suudi Arabistan’ın kuruluş zamanlarında İran ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerinde ABD, SSCB, İNGİLTERE’NİN bölge ile ilgili politikaları belirleyici olmuştur.

Ortadoğu bölgesinin iki büyük rakip ülkesi olan İran ve Suudi Arabistan arasındaki güç mücadelesi uzun bir geçmişe sahip. İki ülke arasında jeopolitik ve ideolojik faktörlerden kaynaklı rekabet oluşması ile birlikte bölgede büyük bir gerilim yaşanmaya başlamıştır. İran ve Suudi Arabistan arasındaki gerilim 1802 yılında mezhepsel farklılığı oluşturan Kerbela baskınına dayanmaktadır. Daha sonra 1925 yılında Farslar Necid Kralı Suud ile Hicaz Kralı Hüseyin arasında arabulucuk yapmayı amaçlayarak diplomatik temaslara başlamışlardır... Pehlevi Hanedanlığı Cidde’de büyükelçilik açtıktan sonra diplomatik ilişkiler ile birlikte Suudi Arabistan’ın kurulduğu tarih olan 1932 yılından sonra iki ülke arasındaki ilişkiler gelişmeye başlamıştır. Körfez konusunda anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Anlaşmazlıkların ana kaynakları bölge içerisindeki zengin petrol kaynaklarının cazip gelmesidir. Ortadoğu zengin enerji kaynaklarına sahipken pazar ve hammadde kaynakları arayışı içerisinde bulunan Avrupalı Devletlerin emelleri, iki bölge arasında diplomatik ilişkilerin gelişmesine neden olmuştur. 1943 yılına gelindiğinde ise ihanet suçlamalarının başlaması ve hemen sonrasında ihanet edenlerin idam edilmesi krize yol açmıştır. Yaşanan bu kriz 1944-1946 yıllarında ilişkilerini tamamen kopmasına neden olur. Ortadoğu ülkelerin de yaşanan siyasi gelişmeler ve özellikle 1955 yılında İngiltere’nin Al Buraimi’de yaşamaya elverişli yerleri işgal etmesi,ve yine İngiltere’nin Basra Körfezindeki varlığı ile birlikte komünizmin yayılma tehlikesi gibi önemli nedenler iki ülkenin yakınlaşmasını meydana getirenlerin nedenleri olmuştur. İki ülke yaşanan krizler ile birlikte tehdit edici etmen olarak gördükleri komünizmin yayılmasını önlemek için Arap ülkelerini destekleme konusunda anlaşmaya vardılar. Örneğin Al Buraimi’de yaşamaya elverişli yerlerin ele geçirilmesi sorunu BM Güvenlik Konseyi’nde görüşüldüğü zamanlarda İran Suudi Arabistan tarafında olmuştur. 1940 ve 1950 yıllarında Buraimi anlaşmazlığı ortaya çıkmış ve bu anlaşmazlığın ortaya çıkış sonucu olarak çevresindeki kabilelerin ve toplulukların sadakatlerini etkilemek için silahlı çatışma girişmişlerdir. Buraimi vahasının petrol zengini olması bölgeyi cazip kılmıştır. 1956 yılına gelindiğinde Cemal Abdünasır’ın iktidarı ele geçirmesi ile birlikte Arap Milliyetçiliği canlanmaya başlamış ve Abdülnasır’ın Yemen’deki varlığı, İsrail’e karşı tutumunın silahlı çatışmalara neden olması ve Abdülnasır yandaşlarının bazı Arap ülkelerinde iktidara geçmesi İran ve Suudi Arabistan’ı rahatsız etmiştir.

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }