İktidar, bellek, kimlik, ses, söylem üzerine eleştirel 4. İstanbul Trienali

Değerli okurlarım,

4. İstanbul Trienali’ni 8 Haziran 2022 Perşembe sabahı, sanatçı dostlarımla birlikte İstanbul'un ve Türkiye'nin en eski açık hava müzelerinden biri olan Yedikule Surlarında gezdik. 

Bağımsız Sanat Derneği’ni 2008 yılında hayata geçirerek sosyal ve toplumsal konuların çağdaş sanatın araçlarıyla ifade edilmesini sağlayan değerli insan, ressam Hülya Yazıcı, lütfedip rehberimiz oldu. 

Hülya Yazıcı 2016 yılında derneğe vakıf olma niteliği kazandırmış. Çağdaş ve kavramsal sanatın kavranmasına, geliştirilmesine, bu bağlamda ulusal ve uluslararası eğitimler verilmesine, etkinlikler ve sergiler düzenlenmesine büyük bir özveriyle çabalamış ve çabalıyor.
12 Mayıs-13 Haziran tarihlerini kapsayan 4. İstanbul Trienali öncesi gerçekleştirdiği ilk uluslararası proje 2010’da yer almış.  Kültüre, sanata, eğitime, topluma ve

İstanbul’a katkılarını bugün de sürdürmekte. 

Kavramsal Sanat düşkünleri bu Trienali mutlaka görmeli.

Siyasetin toplumu bölücü, sinirleri bozan, boş laflarına artık kulak asmayalım! 

Çünkü… Bu ülkenin vatandaşları olarak kendimizi ne yazık ki hep siyasetin toplumu bölücü, boş laflara dayanan tartışmaları içinde bulduk, buluyoruz.  Sanki ülkemizin tek fikir ya da teori üreticileri siyasiler olabilirmiş gibi… 

Bakın; tüm hayatımız, günlerimiz, hatta bir günümüzün her anı, ülkemizin başındaki gevezelerin çıkardıkları seslere, söylemlere odaklı, boş, sinir ve kaygı içinde, simit kemirirken geçiyor. 

Bu durumda insanın düşünmeye ne gücü ne beyni kalır. Nitekim her türden gerçeklik gözler önünde!

Dünyadaki ve ülkemizdeki siyasi, askerî, dinî, finansal, önde gelen grupların, o ahlak ve edep tanımayan oligarşinin ve üye ve destekçi "oligark"ların tek derdi halka kaptırmadan büyük zenginliği paylaşmak. 

Öte yanda bu vahşi, neolitik sapiens yaşam formunu izlemekten bıkmış, insancı ve doğacı, duyarlı, özverili ve eleştirel, vicdanlı ama yorgun kitleler var. 
Karnı tok, bilgili, düzeyli, sağlıklı, doğadan zevk alarak yaşamak istiyorlar.

Her şeye karşın bunun arayışında olanlar, yaratıcı güçlerini koruyarak, büyük gayretle, oligarşinin korku içinde insandan kopardığı sanat damarını onarmaya, canlandırmaya, güçlendirmeye çalışıyorlar. 

Bağımsız Sanat Vakfı'nı kuran Hülya Yazıcı kopmuş sanat damarımızı sağaltıyor.

Hülya Yazıcı "toplum ve sanat arasında bağları güçlendirme, kentin gündemini sanatsal bir laboratuvar olarak yeni deneyimlere ve olasılıklara açma, İstanbul merkezli sanatsal ve uluslararası ortak üretim alanlarını artırma, sanatın dönüştürücü ve geliştirici etkisini destekleme, İstanbul’un çok katmanlı ve kültürel yapısında yeni tartışma alanları açarak, bu zengin mirası güncel etkinlik ve sergilerle paylaşma" amaçlarıyla, bağımsız sanatçıları bir araya getirmeyi sürdürüyor.

Trienalin hedefi "eleştirel düşünme, empati geliştirme, paylaşma, eşitlik, inovasyon, çoğulculuk, bilimsellik, sürdürülebilirlik niteliklerini uluslararası sanatsal üretim ve paylaşımlarla artırmak."

"Mekânsal Katmanlar, Zaman Dışı Diyaloglar: Heterotopik Mekânlar olarak Sınırlar ve Surlar" başlıklı serginin danışman küratörlüğünü Hülya Yazıcı yürütmüş. Küratör, Filiz Ağdemir yerli ve yabancı 28 sanatçıyla çalışmış. Projenin koordinatörü, Zeynep Toy Büke; sanat danışmanı, Mehtap Özdemir; danışmanı Erhan Lanpir; sorumlusu, Hasan Aktaş. Tüm sanatçılar ülkemizin tarihini okuma ve yeniden okuma çabasına girmiş. Bunu bir sanatsal sorgulama biçimi olarak kendi alanlarında gerçekleştirdikleri eserleriyle deneyimlemişler.

Trienalde beni çarpan, yüreğimi doldurup sızlatan sanatçılar:

NFT, Video, heykel ve animasyon alanlarında, Hamza Kırbaş; dokuma resim tekniği Tapestry özelinde insan duyguları ve gözlerle anlatılan hisleri, ipliklerle resmeden, Fırat Neziroğlu; sanat biçimi olarak önemseme ve iletişim pratikleri üzerine çalışan, Levin Lulya; doğadaki ışık, madde, jeolojik oluşumlara ve soyutlamalara odaklanmış, mimar, heykeltıraş ve ressam, Mareo Rodriguez; birey, mekân, zaman ilişkisi ve modern kent yaşamına dair tipolojileri inceleyen, Özgün Şahin; unutma, hatırlama, kimlik, iktidar, bireysel ve ortak bellek kavramları üzerine eser üreten, Sarya Nurcan Kaya; kent ve bellek kavramları üzerine araştırma ve üretim yapan, geçmişin izleri ve mekânın hafızasına odaklanan, Beste Kopuz; mekâna özgü ses ve metin müdahalesi olan "arada olma"/A-PER-TUR kavramının titreşimini yakalayarak, zaman ve bedenlerde oluşan belleğin maddeselliğini ortaya çıkaran, araştırmacı, sanatçı ve müzisyen Ece Canlı.

Tarihimizi sözde iyi bilen tüm siyasilere önerim:

Söylem ve seslerinizi gözden geçirmek üzere, lütfen boş bir zamanınızda, Yedikule Surlarının kaygan, rutubetli zeminlerini, soğuk kulelerini ve zindanlarını ziyaret edin.

Orada halâ esmekte olan tüyler ürpertici, gözler yaşartıcı kadim havayı, iş işten geçmeden hissedin.

Belki böylece halkın tüm ülkeden yükselen sesini duyabilirsiniz.

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }