Çok büyük ekonomik kriz var.

Halk yiyecek ekmek bulamıyor;

Aç!..

Mutfaklarda kazan kaynamıyor çocuklar aç…

Anneler çaresiz…

İş kadınlara düşüyor…

Ve…

‘Ekmek istiyoruz’ diyen yedi bin kadın Versay Sarayına yürüyor. Kral XVI. Louis’in sarayı çok, ailesiyle birlikte kaçırılıyor. Yani kral halkından kaçıyor. Paris’te onbinlerce silahı ele geçiren halk, mermi bulmak için Bastille hapishanesine baskın yapıyor. Çatışma sonucu halkın gücü karşısında teslim olan hapishane komutanı ve diğer üst düzey subayların başları kesiliyor.

Neyse,

Sonunda Kral XVI. Louis, vatana ihanetten giyotine götürülüyor. Sadece o mu; kraliçe karısı Mari Antoniette; hani var ya şu hala dillerde pelesenk olmuş ‘Ekmek yoksa pasta yesinler’ dediğine inanılan saraylı…

Çok büyük ekonomik kriz var.

Kralı seven sevmeyen bütün Fransızlar aç…

Çocuklar ekmek bulamazken saraylarda altın tabaklardan yemek yiyen kraliçeye haddini bildirmek isteyen Fransız kadınlar Versay Sarayına yürüyor. Kocasıyla kaçan kraliçe sonra, keyif sürmek için yaptırılan başka bir sarayda yakalanıyor. ‘Sarayda yaşayıp da kötü gidişten sorumlu olmayan kraliçe olur mu’ diyen Fransızlar, Kraliçe Marie Antoinette’yi de giyotinle başını keserek idam ediyorlar… Hem de ‘Vatana ihanet etti’ diyorlar…

Masal gibi değil mi…

1789 Fransız Devrimi'nin ardından, insan haklarını korumak amacıyla Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi yayımlandı. Bugün bütün dünya insanlarının sıkı sıkıya sarılması gereken bildiri, insanların özgür doğduğunu ve eşit yaşamaları gerektiğini, insanların zulme karşı direnme hakkı olduğunu, her türlü egemenliğin esasının millete dayalı olduğunu ve mutlak egemenliğin bir kişi ya da grubun elinde bulunamayacağını, devleti idare edenlerin esas olarak millete karşı sorumlu olduğunu, hiç kimsenin dini ve sosyal inançları yüzünden kınanamayacağına hükmediyordu.

Her şey açık ve net ancak, hani Fransız kalanlar olur ya;

Diyor ki;

İnsanların nerede olursa olsun eşit doğduğu kabul edilmeli!

Herkes aynı haklara sahip bir şekilde eşit yaşamalı!

İnsanların zulme karşı direnme, kendini savunma hakkı olmalı!

Egemenlik esası millete dayalı olmalı!

Mutlak egemenlik kesinlikle bir kişi ya da guruba teslim edilmemeli!

Ülkeyi yönetenler millete karşı sorumlu olmalı!

Herkes dini ve sosyal inancını özgürce yaşamalı!

Hala Fransız kalanlar vardır kesinlikle ama bunlara ‘evet’ demek için Fransız olmaya da gerek yok.

Türkiye’de millet aç!..

Çöplerde ekmek arayanlar var…

İş bulamayanlar var…

Hepsini geçtik;

Elinden ekmeği alınanlar var!

İnsanlar kendilerini asıyor, yakıyor, bir başkasının hukuku için ölüme gidiyor…

Hadi bebekler ‘Özgür doğuyor’ diyelim…

Herkes bakan, milletvekili, doktor olamayacağına göre; polisle eşit yaşadığını söyleyen simit satıcısı el kaldırsın…

Dışarda takip, içerde baskı, fiziksel ve psikolojik zulüm var ama ‘Direnme hakkım’ diyenin kafasında en hafifinden cop var…

Millete dayalı bir egemenlik esasından söz edebilmek için TBMM’nin aksesuar olmaktan çıkıp eskisi gibi fonksiyonel hale gelmesi gerekir…

Zurnanın ‘zırt’ dediği delikten maalesef mutlak egemenliğin bir kişinin elinde bulunduğu sesi çıkıyor…

Devleti idare edenler bir kişiye karşı sorumlu görünüyor. O bir kişi de öyle görünüyor ki kendisini görülmeyen yukarılara karşı sorumlu hissediyor. Halkı ara da bul…

İnsanlar kılık kıyafet, yeme içme, yaşam tarzı yüzünden hedefe konuyor, birçok zındık hala ‘Kızılbaşın kestiği yenmez’ diyerek Alevileri yeriyor…

Elbette Afrika açlığı çekilmiyor ancak, bugünkü iktidara yönetim mührü teslim eden bir çok AKP’li de dahil, millet aç…

Kriz büyüdükçe, açların sayısı da büyüyor…

Masal gibi değil mi…

Ülkede çok büyük kriz var, Fransız kadınlar artık dayanamıyor;

Halk saraya yürüyor…