“De ki; siz dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz? Oysa göklerde ne var, yerde ne varsa Allah onların hepsini bilir. Çünkü Allah her şeyi gereğince bilendir.”
Allah’a din öğretmeye yeltenmek hiç kuşku yok ki eşi benzeri olmayan bir küstahlıktır. Bu küstahlığın temelinde yatan neden de azgınlık ve dini kendi çıkarları için utanmazca kullanmaktır. Bu, Allah’a kafa tutmanın belki de en ahmakça hâlidir. Bu noktada dinde azgınlık anlamında dinsel bir terim olarak Arapça gulüv tabirine de başvurmak gerekiyor.
Gulüv suçunu işlemek, dinci gericliğin en zehirli eylemlerinden biridir. Gulüv, gerçekte, dinde olmadığı halde dine sonradan bazı şeyler eklemek üzerinden yürümektedir. Buradaki maksat da sözüm ona Allah’a yaranmaktır. Evet, Allah’a yaranmak için dinde olmayan bazı şeyleri dine ilave etme ahmaklığı ve küstahlığı gulüv suçunu işaret ediyor.
Allah, dini bir orta yol olarak nitelerken, azgınlar, dini aşırılık yolu olarak gösterme gayretindedir.
Allah, dini bir barış düzeni olarak tarif ederken, azgınlar, din adına katliam yaparak, savaş çıkararak Allah’a yaranma sefilliğindedir.
Allah, dini sevgi esasına dayandırırken, azgınlar, din adına kendileri gibi inanmayan ve yaşamayan herkese karşı sözüm ona Allah adına nefret duymakta ve bu nefretle en rezil işlerin faili olabilmektedir.
Allah, “dinde zorlama yoktur,” derken, azgınlar, sözde din uğruna her türlü baskı ve zulmü gerçekleştirebilmektedir.
Allah, kullarına kendini inkâr edebilme özgürlüğü bile verirken, azgınlar, sözüm ona Allah’tan daha ileri geçip inanmayan herkesi katledilmesi gereken “Allah düşmanları” olarak yaftalayabilmektedir.
Allah, din için aklı temel koşul olarak ilan ederken, azgınlar, neredeyse dini akla karşı savaşa tutuşturmak isterler. Dahası bu azgınlar, aklı önemsizleştiren ve donuk yorumları zaman üstü sayan sakat bir anlayışı din adına savunabilmektedirler.
İslam konusunda onlarca yıla dayanan derin ve meşakkatli çalışmalarım sonucu elde ettiğim bilgi birikimine dayanarak, dinde aşırılık ve Allah’a din öğretme küstahlığı gibi sapkınlıklara karşı, dinin gerçek amacını ve konumunu ortaya koymak için genel olarak şu hususlara dikkat çekmek isterim:
Din, insanların ruhsal yapılarını korumayı amaçlar. O halde ruhsal açıdan sorunlu kimselerin din adına ahkam kesmesi işin doğasına aykırıdır. Günümüzde din adına ahkam kesenlerin önemli bir kısmının çok derin ruhsal sorunlar yaşadıkları anlaşılmaktadır. Zira ortaya koydukları görüşler, yaşamsal gerçeklikten uzak, insan doğasına aykırı, bu nedenle de dinsel özü anlama ve kavrama noktasından bir hayli uzak bulunmaktadır.
Din, canı korumayı amaçlar. Yani insanların can güvenliğini sağlamak dinin temel amacıdır. Ancak bugün doğrudan doğruya din nedeniyle can güvenliği tehlikeye düşen yığınlar bulunmaktadır. Hatta daha da ötesi din ve dincilikten dolayı yaşamını yitiren ve canına kıyılan binler, on binler, yüz binler söz konusudur.
Din, insan neslini korumayı amaçlar. İnsan neslinin üremesi ve varlığını devam ettirebilmesi dinin en temel hedefleri arasındadır. Bu nedenle din adına ortaya konan kimi görüşler insan nesli için yok edici / helak edici olabilecek düzeyde tehlike arz edebilmektedir. İnsan sağlığını bozan besin ürünlerinin hızla yayılması, besinlerin özgün organik yapılarının bozulması karşısında din bilginlerinin çoğunun söyleyecek sözünün olmaması hatta bu türden zararlı işleri yapan besin kuruluşlarıyla kimi dinsel çevrelerin işbirliği içine girmesi gerçekten son derece vahim bir durum olarak karşımızda durmaktadır. Çevre kirliliği ve sanayileşmenin doğurduğu sorunlar insan neslini tehdit etmekte ama din bilginleri bu konularda ciddi ve etkili görüşler ortaya koymak yerine hala yüzyıllar öncesine dayanan bir kısım fıkıh konularını tekrar edip durmaktalar. Bu, dine ilişkin gerçekten son derece feci bir meseledir.
Din, aklı korumayı amaçlar. Zira akıl dinin ön şartıdır. Ancak bugün akla yönelik en büyük saldırılar ne hazin ki din adına yapılabilmektedir. Aklın değersizliği, yanılırlığı, güvenilmezliği gibi son derece öznel yorum ve görüşler sanki nesnel bir gerçeklikmiş gibi kutsiyet sargısına sarılarak kitlelere empoze edilmeye çalışılmaktadır.
Kur’an’ın dinle ilgili açıklamaları dikkate alındığında onun öğrettiği dinin temel ve ayırt edici özellikleri şu biçimde sıralanabilir:
Din, evrenseldir. Zaman ve mekân ayırt etmeksizin bütün insanlığa hitap eder.
Din, birlikten yanadır. Bu konuda dinsel terminolojinin en başında gelen ifade tevhid ifadesidir. Tevhid, birleme, bir olma ve birlik gibi anlamlara gelmekte olup insanların birliğini de ifade etmektedir. İnsanların bölünmesine, ayrışmasına yol açan ve doğal olmayan her türlü farklılıkları ortadan kaldırmak dinin aslî hedeflerindendir.
Din, rahmet, merhamet ve sevgiyi esas alır. Kur’an’da Hazreti Muhammed’in âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olduğunun ifade edilmesi bu noktada son derece önemlidir. Dini rahmet, merhamet ve sevgi ekseninden kin, nefret ve düşmanlık eksenine sürüklemek dine ve insanlığa yapılabilecek hainliklerin en başat türlerinden biridir.
Din, kolaylık ve hoşgörü yoludur. Kadınlar Bölümü 28. Sözde / Nisa Suresi 28. Ayette ifade edildiği gibi din, insanlar için kolaylık ve hafifletmeyi esas almaktadır. Dinin hiçbir zaman zorlaştırmak ve işi yokuşa sürmek gibi bir hedefi yoktur. Zira bu, dinin özüne ve varlık amacına aykırıdır.
Din, daima orta yolu izlemeyi öğütler. Kur’an’ın birçok ayetinde dinin bir “sırat – ı müstakim” yani dosdoğru yol olarak nitelendiğini görüyoruz. Bu dosdoğru yolla da kastedilen aslında doğadaki denge ve düzene insanoğlunun da uymasını istemektir.
Gerçek şu ki doğal olana aykırı davranmak dine aykırı davranmaktır. Din hem doğanın, doğal olanın ta kendisidir hem de kendi doğamızın / fıtratımızın gereğine uymaktır.
O halde Allah’a din öğretme küstahlığı yerine doğal olana tabi olmanın, doğamızın / fıtratımızın gereklerine uygun davranmanın gerçek ve en büyük dindarlık olduğunu kavramak gerekmektedir.
Bu noktada sözlerimi Kur’anî bir seslenişle bağlayayım:
Ey akıl sahipleri, niçin düşünüp ibret almazsınız?