Korona dediğin, aynı genleri taşıyan ve daha önceden tanınan virüslerin mutasyona uğramış hali…
Pirana dediğin, aynı familyadan gelen binlerce balığın deniz sokaklarında yetişmiş bıçkın çocuğu…
İkisi de yer bitirir adamı...
Korona gider, köşesine çekilir, saklanır, pusuda bekler, bir daha ortaya çıkar mı;
Belki…
Bugünkü etkisi tekrarlanır mı;
Büyük olasılıkla hayır…
Pirana kalır…
Aynı iştahla aç gözlü, saldırgan, bıçkın…
Koronayı yenersin,
Piranaya yenilirsin…
Yer yani…
İnsan;
Görmediğini yenebilir, gördüğüne yenilebilir…
Görmediğini ezer geçer, gördüğü kemiklerini bile çiğner…
O zaman açacaksın gözünü, göreceksin. Göz göre göre piranaların kemiklerine kadar çatırdatmasına yol vermeyeceksin.
Dünya şu an koronavirüsün açtığı salgın tünelinde ilerliyor ister istemez. Sağa dönülmez, sola girilmez, geri gidilmez, kanatlanıp uçulmaz. Ucunu bulacaksın; başka yolu yok. Korona gözlere ne kadar etki ediyor bilemedik ama, tünelin sonundaki ışığı gördüğünü açıklayanları duydukça körlüğe yol açtığı da aklımıza gelmiyo değil. Çünkü, ne zaman def edeceğimizi bilemiyoruz. Ama insanların kitlendiği, hatta virüs kadar etkili olan bi düşünceye öylesine güçlü yapıştık kaldık ki;
Dünya düzeni değişecek!..
Şimdi herkes milyonlarcasını bi araya getirip göremeyeceğin virüsün, dünyayı nasıl değiştireceğine kafa yormaya başladı. Herkes derken, olası ya da hayal ettiği değişik düzende yer almayı sürdürecek ya da yer kapmak isteyenlerden söz ediyoruz. Yoksa, ayakkabı boyacısı düzen ne olursa olsun, düzülmekten korkuyor hala, dünyanın sistem açısından değişikliği umrunda bile değil.
Biz ki;
1453’te yeni bir çağ başlatmış, dışında kalmışız. İstanbul dediğin zaman dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Hristiyan aleminin aklına sadece ve hala Ayasofya Kilisesi geliyor. Etrafını 100’er metre açarak ver Vatikan’a, bak sen inanç turizminin getireceklerine: kişi başına milli gelirin 100 bin dolara çıksın.
Biz ki;
1923’te cumhuriyeti ilan etmiş, çağdaşlaşma kapısından 100 yıldır bir türlü geçememişiz. Türkiye dediğin zaman bütün dünyaya Atatürk dedirten bir lider ismi ezberletmişiz, kendi kitabımızdan silmişiz. Sarıl ilkelerine, bırak milli gelir uçmasın; millet mutluluk denen sevgi yumağında alemi kıskandırsın; nerdee…
Biz ki;
Bin 400 yıldır zor günlerde hiç beklemediğin kişilerin bile sarıldığı İslamiyet’i kabul etmekle kalmamış, onun da içine etmişiz. İnancın dışında, mantıktan uzak, her birinin elinde birer tuzak; hurafelerin peşine düşmüşüz.
Şimdi kalkmış, yeni bir dünya düzeninden söz ediyoruz. Neymiş;
Dünyada sistemler değişecekmiş…
Salgınlı ya da sandıklı, sistem değişikliği dediğinde bizde anlaşılan, sadece iktidar değişikliğidir. Yani virüsün değişiklik etkisi Türkiye’de iktidarı değiştirecektir, o kadar!
Gelişmelerden izlediğinde görürsün; muhalefet yenidünya sistemi gibi bi değişiklik peşinde değil, salgın günlerinde yapılanların hesabını sandıkta sormak-sordurmak peşinde koşuyor. AK Parti iktidarı düşecek, CHP iş başına gelecek. Buyursun da;
İçinde hala yer alan ve de salgın iktidarı olacaklarına inanıp yer kapma umuduna kapılan zübüklerle mi çizecekler değişim tablosunu sorusu da gelmiyor değil aklına…
İster ordan ister burdan;
Pirana gibi milleti kemiğine kadar soğuranların virüs yılışıklığında boy gösterdiği bi Türkiye’de değişiklik dünyada olacağı söylenen sistem değişikliği değil, iktidar değişikliği hesabıdır. O da bizi 600’lerden çıkarıp 1453’lerden geçirir ve 1923’e dayar…
Aşmak gerekir. Ordan burdan siyasetçilerin ördüğü kısır kabuğu kırmak lazım. Gençlerin önünü açmak, çocukların akılcı yetişmelerine olanak sağlamak lazım. 2023 hedefine kazma kürek toprak eşeleyerek değil, ağzı süt kokan çocukları zındıkların kucağından kurtararak ilerlemek lazım.
Bunları görmeden daha huzurlu, çağdaş, akılcı, bilim peşinde koşan, her platformda yarışacak bir Türkiye’de yaşamak olası değil. Bu tabloyu da ne milleti yiyip tüketen korona belirler ne de halkı kemiğine kadar soğuran piranalar oluşturur.
Değişimi koltuk kapma yarışına girenler değil, halk belirler.
Aynı hamamda aynı tas kullanılarak aynı su ile yıkanırsa;
Gider korona kalır pirana!..