Fikri İktidar Savaşının Son Hamlesi: Maarif Müfredatı (2)

Milli Eğitim Bakanlığı’nın “maneviyatına ve mukaddesatına sahip arif insan” yetiştirme iddiasına dayanan "Türkiye Yüzyılı-Maarif Modeli" başlıklı yeni müfredat taslağı ile ilgili değerlendirmelerimin ilk bölümünü bir önceki yazımda paylaşmıştım. Bu yazımda konuyu toparlamaya çalışacağım.

Yeni sistemin amacı kamusal ücretsiz eğitimin kalitesini ve niteliğini artırmak, öğrencilerin başarılarını uluslararası seviyelere uygun gale getirmek değil. Okuduğunu anlayabilen ve yorumlayabilen, problemlere alternatif çözümler üretebilme yeteneğine ve analitik kavrayışa sahip bir eğitim kuşağı yetiştirmek de değil öncelikleri. Dünyanın saygın Üniversiteleri listesine girmek, OECD ülkeleri arasındaki sıralamada üstlere çıkmak vb. hedefler de öncelikleri arasına değil. Bunlar “olmasa da olur”. Asıl niyet; iktidarın ideolojik bakış açısına uyumlu bir gençlik yetiştirmek olunca, eğitimin küresel amaç ve hedeflerinden kolayca vazgeçebiliyorlar.

Benzer nitelikte en kapsamlı müfredat değişikliği 2012’de 4+4+4 sistemi ile yapılmış, din derslerinin sayısı ve süresi artırılmıştı. Tüm okulların imam hatipleştirilmesi yönünde atılan bu adım yeterli değildi elbette. 2017’de bir takım değişiklikler daha yapılarak eğitimde ideolojik ağırlık daha da artırılmış, Kuranı Kerim ve Peygamberimizin Hayatı gibi yeni bazı dersler müfredata eklenmişti. Ancak bunlar da kesmedi!

TEMEL HEDEF “AHLAKLI VE İRFANLI GENÇLİK” İMİŞ!

Siyasal İslamcı dünya algıları gereği; ülkece yaşadığımız tüm sorunları ahlaklı bir gençlik yetiştirilememesine bağlıyorlar. Bu teşhislerinin yanlış ve temelsiz olduğunu hala kabul etmiyorlar ve bu yolda vites artırarak yürüyorlar.

Son yılarda çok ağırlık verdikleri din eğitiminden bekledikleri [“inançlı gençlik yetiştirme” gibi] sonuçları tam alamadılar. Bu sefer de; “ahlaklı ve irfanlı gençlik yetiştireceğiz” diye bir yol düzeltmesine girerek, eğitim sisteminde yine onlarca yıl zaman ve enerji kaybına sebep olacak bir deneyime giriyorlar.

Bu yolda ısrarcı olmalarının temel motivasyonu da keşke sadece inançları olsaydı. Temel gayeleri kendilerine sürekli iktidar sağlayacak dünya görüşüne sahip bir seçmen kitlesi yaratmak. Kısacası; hedefleri inançsal olmaktan ziyade daha çok dünyevi ve siyasi.

Eğitim sisteminde gerçekleştirmeye çalıştıkları dönüşümün asıl fikir babası kimdir diye baktığımızda Nurettin Topçu ismiyle karşılaşıyoruz. Bu ismi tanımakta yarar var…

MODELİNİN FİKİR BABASI NURETTİN TOPÇU: “İLİM DEĞİL MANEVİYAT ARIYORUM”

Yeni müfredatın fikir babası; 1909-1975 yıllarında yaşamış olan Nurettin Topçu, bugünkü mevcut hakim ideolojik çizginin çok saygı duyduğu bir fikir önderi. Nakşibendi tarikatı mensubu, antikomünist hareket önderlerinden bir Edebiyat öğretmeniydi. Milli görüşçülerle ve Necmettin Erbakan ile yakın ilişki içindeydi. Eğitimci Topçu eğitime bakışını, “benim derdim ilim değil, ben maneviyat arıyorum” şeklinde özetliyordu.

Batıda (Fransız sorbonne üniversitesinde) eğitim görmüş ama Batı’ya; modern, aydınlanmacı, bilimsel eğitime karşı Türk İslamcı eğitimi savunan fikir önderi Nurettin Topçu’ya göre Türk’ün değeri Müslüman olmasından ileri geliyordu. Türk’ün medeniyeti de ancak, kurduğu İslam devletlerine bakılarak kavranabilirdi.

Nurettin Topçu’nun 1960’da yayımlanan “Türkiye’nin Maarif Davası” isimli kitabı, bugünkü maarif müfredatının temelini oluşturuyor. Kitabın tanıtım metninde; “Millî mektep; zihniyeti, örfleri ve müfredatı ile kendini başka milletlerinkinden ayırır. Bizde vaktiyle medrese millî mektepti. Açılan yeni mektep (Cumhuriyet okulları) hakikat aşkının mâbedi olmadı. Hakikat ihtirası cemaat içerisinde büyük bir hareket haline gelmedikçe, millî mektep gerçekten var olmayacaktır” diyor.

Mevcut okulların; Müslüman kimliğine uygun “milli mektepler” olamadığını, çünkü fen derslerine ağırlık verildiğini söylüyor. Ahlaki ve İslami derslerin ağırlığının artmasının, Türk İslam mektebinin temeli olacağını, asıl hedefin “ilim-irfan sahibi nesiller yetiştirmek” olduğunu iddia ediyor. AKP iktidarının eğitim sistemini sürekli dönüştürmesi, Topçu’nun gösterdiği bu hedeflere ulaşma mücadelesinin sonuçlarıdır.

YENİ MÜFREDATIN LAFZI DEĞİL RUHUNA BAKMAK LAZIM

Yeni müfredat tartışmalarına bakıldığında çoğunlukla; bazı derslerin ve konuların saatlerinin azaltılıp diğerlerinin çoğaltılması gibi teknik konuların öne çıkartıldığı görülüyor. Atatürk bahsinin müfredatta azaltılması, integral’in matematik derslerinden çıkartılması gibi konular, sistemde yapılmak istenen ideolojik dönüşümün görünen yansımalarıdır sadece.

Yeni müfredatın eskisine göre neyi getirdiği-neyi götürdüğü ve derslerin saatleri gibi teknik detayları eleştirmek elbette çok önemlidir. Ancak asli sorun olan dönüşümün özüne, mevcut zihniyetin amaç ve hedeflerine daha çok odaklanmak gerekiyor. Bu anlayışın arkasında yatan temel vizyonun tam anlaşılması ve bu tehlikeye karşı tutarlı, anlaşılır bir ortak eleştiri geliştirmesi çok önemlidir. Yani asıl tehlikeli olan, bu yeni müfredatın lafzından ziyade ruhudur.

Çağdışı zihniyetin ürünü bu eğitim anlayışı; batı tipi bilimsel eğitimin ahlaksız nesiller yetiştirdiğine inanıyor. Bu sebeple, modern-bilimsel eğitime karşı dünyadan kopuk, içe kapanık, sığ inanca ve milliyetçi muhafazakârlığa dayalı yeni nesiller (seçmenler) yetiştirmeyi hedefliyorlar.

YUSUF TEKİN: “MÜFREDATTA GEREKSİZ ŞEYLERİ KALDIRIYORUZ”

“Arif insan” yetiştirmek adına yola çıkan maarif müfredatının öncelikle sosyal alan derslerinin sayılarını ve saatlerini artırıyor. Ayrıca bu sosyal derslerin içeriklerinin de ideolojik yönden ağırlaştırdıkları görülüyor.

Ahlak ve Değerler Eğitimi derslerinin ağırlığı artırılınca diğer bazı derslerin ağırlığının biraz azaltılması gerekiyordu haliyle. Yusuf Tekin bu durumu “müfredatı seyreltiyoruz, fazlalıklardan kurtuluyoruz, gereksiz şeyleri kaldırıyoruz” diye açıklıyor. Yeni müfredata bakıldığında, bahsedilen “gereksiz şeyler ve fazlalıkların” tamamının matematik (integral konusu gibi), biyoloji ve fen alanlarında olduğu görülüyor. Yani sosyal alan derslerin ağırlığının artırılıp fen-matematik alanının azaltılması, müfredatın ideolojik ağırlığının artırılmasının doğal bir sonucudur.

YENİ MÜFREDATIN ÖZÜ “MANEVİYATLI YERLİ VE MİLLİ NESİLLER”

Yeni müfredat için çıkartılan 27 kitapçığın 7’si zaten doğrudan din dersleri ile ilgili. Bunlar; Kuran-ı Kerim, Kuran’ı Kerim’in Anlam Dünyası, Temel Dini Bilgiler, İslam Kültür ve Medeniyeti, İslam Bilim Tarihi, Peygamberimizin Hayatı, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri.

Önceden de var olan bu derslerin yanına, “Değerler Eğitimi” kapsamında çeşitli yeni dersler dâhil ediliyor. Bunlar; Klasik Ahlak Metinleri, Kültür ve Medeniyetimize Yön Verenler, Türk sosyal Hayatında Aile, Ahlak ve Yurttaşlık gibi dersler. (“Yurttaşlık” dersinin adının “Ahlak ve Yurttaşlık” olması İsmail Topçu’nun önerisiydi, gerçekleştirildi.) Doğrudan İslam ile olmasa da İslamcılıkla ilgili bu derslerin konu ve anlatımlarının arka planlarını dini ve ideolojik motiflerle dolduruyorlar.

Yeni müfredatın ekonomi politiğine baktığımızda ise; kapitalizme uyumlu, sesini çıkarıp itiraz etmeyecek, hak arama bilinci olmayan niteliksiz kuşaklar yetiştirmeden öteye gidilemeyeceği görülüyor. Tüm kötü gidişata boyun eğmeyi “Müslüman Türkün fıtratı budur” diye yutturabilecekleri nesiller yaratacak bir eğitim modeli dayatıyorlar.

DERS: “KÜLTÜR VE MEDENİYETİMİZE YÖN VERENLER”

Tarih derslerinde Osmanlı’nın gerileme dönemine yer verilmeyen yeni müfredata göre Ortaokullarda “Kültür ve Medeniyetimize Yön Verenler” isimli yeni bir ders konuldu.

Dersin adına baktığınızda; kültür tarihimizde saygıyla anılan, ülkece ve hatta dünyaca hakkı teslim edilmiş sanatçı ve edebiyatçılara yer verilmesini bekleriz değil mi? ancak bu dersin içeriğinde öyle nitelikli birilerine tabi ki yer yok! Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Nazım Hikmet gibi isimlerden vazgeçtik, dünyanın en saygın ödülü olan Nobel’i almış edebiyatçı Orhan Pamuk’a bile yer yok bu müfredatta.

Kim var peki? Tabi ki tümüyle onların siyasal görüşleri ile uyumlu, fikir önderleri var. Bu derste, Sezai Karakoç ve Necip Fazıl Kısakürek yanında (yukarıda müfredatın fikir babası olarak andığımız) Nurettin Topçu “Kültür ve Medeniyetimize Yön Verenler” olarak anlatılacak. Bu dersleri alan çocuklar, Kültür ve Medeniyetimize sadece İslamcıların ve milli görüşçülerin yön verdiklerini öğrenecekler. (Manasını çok anlayamasak da, popüler kültür ikonlarından Barış Manço da bu listeye girenlerden.)

BEYHUDE ÇABALARI GENÇ KUŞAKLARIN ON YILLARINI HARCIYOR

Hayallerindeki bu model için yirmi senedir dokuz bakan değiştirdiler. Arzuladıkları eğitimi oturtmak için sistemi habire yoğuruyorlar ama bir türlü kıvamı tutturamıyorlar. Olan, on yıllarını kaybeden genç nesillere ve Türkiye’nin geleceğine oluyor.

Bakan Tekin “milletin fıtratıyla uyumlu yerli ve milli müfredatı” uygulayacaklarını söylüyor. Eğitimin maneviyat yönü ağırlaştırılınca başarının artacağına inanıyorlar. Bu dersleri alan çocukların kendilerine benzer bir dünya görüşüne sahip olarak yetişeceklerine ilişkin ham hayalleri var.

Bilgi çağında bütün dünya beceri odaklı eğitim sistemini tartışırken bunlar siyasal İslamcı eğitim çıkmazına saplanmış durumdalar. Fikir babaları olan Nurettin Topçu’dan altmış yıl sonra dahi inatla sürdürdükleri bu ideolojik saplantının, Türk eğitim sistemini tümüyle çökertebileceği gerçeğini önemsemiyorlar.

Okullarda “ahlaklı ve inançlı geçler” yetiştireceğiz diye çıktıkları yolda bu çabalarının nelere mal olacağını hiç umursamıyorlar. Dünya görüşlerinin dünyanın gerçekleri ile çatışmalı olduğunun, ısrarla sürdürdükleri romantik teorilerinin hayata ve rasyonaliteye uygun olmadığının farkında bile değiller.

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }