Dijital eğitimin 3. evresi Hibrit Eğitim dünyada yeni gelişirken biz son evresi olan Uzaktan Eğitim’e nasıl ulaştık?

Değerli Okurlarım,

Hepimizin bildiği gibi Covid 19’la birlikte hayatımıza, ilk okuldan üniversiteye, ‘Uzaktan Eğitim’ girdi.

2019-2021 akademik yılları arasında Marmara Üniversitesi Fransızca Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde sözleşmeli doktor öğretim görevlisi olarak çalıştım.

Kuramsal ve uygulamalı verdiğim derslerde hedefim, Fransız kurumsal yapısının, siyaset dünyasının, toplumsal yaşamının ana hatlarını, tarih içinden örneklerle, öğrencilere göstermekti. Ayrıca Fransa’da toplum, siyaset, kültür gündemine düşen haberler üzerinden, öğrencileri tartışmaya hazırlamak ve makale, eleştiri, proje gibi Fransız yazım-anlatım yöntemlerinde beceri kazanmalarını sağlamaktı. Dersler şunlardı : " Çeşitli yönleriyle Fransız toplumu" [Aspects de la société française] ; "Fransa gündemine bakış " [Regard sur l’actualité] ; "Fransızca anlatım teknikleri " [Techniques d’expression].

2019-2020 akademik yılı bahar dönemi ile 2020-2021 akademik yılı, tüm Türkiye’de, ‘Uzaktan Eğitim’ adıyla bir pedagojik yaklaşım uygulandı. 2021 bahar döneminde bana verilen öğrenci sayısı 170’i aşıyordu. Uzaktan eğitimin bütün zorluklarını; öğretmenler, öğrenciler, akademi yönetimi, hep birlikte yaşadık.

İşleri zorlaştıran etkenlerin başında tıbbın altından kalkamadığı, ölüm saçan, etkisi hâlâ görülen koronavirüs geliyordu. Günümüze dek Türkiye’de 17 milyondan fazla insan yakalandı; 100 binden fazla ölüm gerçekleşti.[1] Korona yılları gezegenin karabasan dönemlerinden biri oldu.

Yavaş yavaş rahatladığımızı düşünürken Kahramanmaraş Depremleri patladı. YÖK kararıyla yalnız deprem bölgesinde değil ülkenin tamamında 20 Şubat itibariyle üniversiteler, yeniden uzaktan eğitime döndü.

Öncekinden farklı olarak, kimi üniversitelerin kimi bölümlerinde kimi uygulamalı dersleri kapsayacak, hem uzaktan hem yüz yüze yapılacak, ‘Hibrit Eğitim’ adıyla, bir harmanlanmış, karmaşık pedagojik yaklaşım, kamuoyuna arz edildi. YÖK başkanı Erol Özvar’ın 18 Şubat 2023 açıklamasına göre ; 2022-2023 yılı akademik yılının bahar döneminin uzaktan tamamlanması kararı önceden verilmiş.

Özvar, "Bütün çabamız eğitim öğretimde normalleşmenin en kısa sürede sağlanmasıdır. Önlisans, lisans ve lisansüstünde 2022-2023 yılı akademik yılının bahar dönemiyle sınırlı olmak kaydıyla bazı kararlar alınmıştır. […] Buna göre 20 Şubat'ta bahar dönemi başlayacak. Alınan kararlar nisan ayı başı itibariyle yeniden gözden geçirilerek uzaktan eğitimin yanında yüz yüze eğitimin harmanlanmasıyla hibrit eğitim de değerlendirilecektir.[2]" dedi.

Öte yandan "Akademisyenler, eğitimciler, siyasetçiler, hukukçular ve yurttaşlar üniversitelerin uzaktan eğitim kararının geri alınmasını istedi."[3] Alışıldık olmayan bu yeni yaklaşımla denenecek eğitimde öğretmenlerin, öğrencilerin hatta üniversitelerin kendilerinin idari yönetim, bilişim, organizasyon, teknolojik araçlar bağlamlarında çeşitli zorluklar, sorunlar yaşayacağı kuşku götürmez.

‘UZAKTAN EĞİTİM'DE 2020-2021 SÜRECİ
Covid 19 salgını sırasında Marmara Üniversitesi’nde uzaktan eğitim deneyimini teknik ve pedagojik zorluklarla atlattığımı belirtmeliyim.

İdari yönetim, öğretmenler, öğrenciler, alışılmadık bu teknolojik yaklaşım karşısında bocaladılar. Evlerden çıkmaksızın yaptığımız çevrimiçi derslere bedenen zihinen uyumlanmaya çabaladık.

Ders saatlerinde teknik olarak düzenlenemeyen çakışmalar oldu, öğrenciler takiple zorunlu oldukları dersler arasında öncelik vereceklerine ilişkin karar alma zorunluluğuyla karşılaştılar. Önemli bir bölümü ailesinin yanına döndü ; bulunduğu yerdeki internet yetersizliği yüzünden ne öğretmenleriyle ne idareyle iletişim kurabildi. Hastalanan aile fertleriyle uğraştılar. Öğrenciler ve üniversite mensupları kayıplar yaşadı. Üniversiteyle ilişkileri bütünüyle kesilen öğrenciler oldu. Bunların birçoğunun derslere katılabilmek için bilgisayarı yoktu. Bir kısmı da kulaklık, mikrofon gibi uygun ekipmandan yoksundu. Derse telefonla katılanlardan kimileri, İstanbul içinde bile, düzgün, yerleşmiş bağlantıya ulaşamadığı için büyük ölçüde zorlandılar. Her olasılığa sahip öğrencilerden öğretmenin yakın ve acil desteğine gereksinim duyanlar da çevrimiçi etkileşim yokluğundan zorlandılar veya bundan yoksun kaldılar. Dolayısıyla gerçekleşen sosyo-bilişsel yanlış anlamaların sürmesi doğru öğrenmeyi engelledi.

Uzaktan eğitimin bir başka zorluğu şuydu: Öğrencilerin karşılıklı yardıma gereksinimi vardı ama etkileşime giremiyorlardı. Yani kendi inisiyatifleriyle, derse ilişkin sorunlarını, birlikte çözmeye çalışmak için bir araya gelemiyor, özgürce örgütlenemiyorlardı. Oysa aralarında etkileşimler üretmeleri mesela doğru anladığından emin bir öğrencinin konuyu sınıf arkadaşına yeniden formüle etmesi, anlamı birlikte inşa etmeleri olası olamadı.

Çalışan öğrenciler, uzaktan verilen dersi aynı anda alamadılar. Kendi iş saatleri dışında, süren istikrarsız bağlantı yüzünden, gereksinim duymalarına karşın, izleyemediler.

Kimi günler uzaktan derslerimi sıfır öğrenci karşısında -atlamadan- verdim. Öğretici konumdan çok, yukarıdan aşağıya, aktarıcı duruşla, konuşmak, anlatmak zorunda kaldım. Öğrenciler ders sırasında yorumladığım bir slayt gösterisini, sınavlardan önce, destek kaynak olarak izlemek istediklerinde, yoğunluktan sistemde oluşan teknik sorunlardan dolayı, izleyemediler.

Derken kimi çevrimiçi derslerime katılan öğrenci sayısı -80 kişilik tek bir sınıf için söylüyorum- başta hiç olmazsa 15 iken 1’e daha sonra 0’a düştü. Ödev yapanların sayısı 5’i 3’ü geçmiyordu. Çevrimiçi yapılan sınavlarda da intihaller, kopyalar, Google çevirileri, iyi Fransızca bilenlere ısmarlanmış yanıtlar görüyordum.

PSİKOLOJİK DİRENCİ TAMAMEN ÇÖKEN ÖĞRENCİLER
Sonuçta üzücü olan çok şey vardı. Mesela ; psikolojik direnci tamamen çöken öğrencileri nasıl yetiştirmek gerektiğini düşünmek ; onları hayata, üniversiteye bağlı tutabilmenin çarelerini aramak. Motivasyonu azalan veya yiten öğrencilerin, kendileri hakkındaki algıları, yerine getirmeleri gerekenlerle ilgili yeterliliklerine bağlıydı çünkü. Bu durum onları eğitimlerine yatırım yapma / yapmama seçimiyle karşı karşıya bırakıyordu. Direnç gösterenler motivasyonlarını koruma / korumama gerçeğiyle baş başa kalmışlardı.

Öğretmenin ve sınıfın yüz yüze olduğu derslerin atmosferini eğitimciler bilir. Aralarında korunan bir pedagojik ilişki vardır. Öğrenciler etkileşim kurabilir, düşünce değiş tokuşu yapabilir, öğretmene canlı olarak soru sorabilir. Öğretmen konunun ilerlemesini izler. Sınıfı dinlerken öğrencileri anında düzeltme, onlara açıklamada bulunma, açıklamalarına ekleme yapma ya da onları değiştirme olanağına sahiptir. Dolayısıyla yüz yüze ders yapıldığında öğrenci, ders dışında ayrı bir zaman yitirmeden, kişisel birikimine, gelişimine doğrudan yatırım yapar.

Türkiye’de salgın zamanından kalma bir topal ‘Uzaktan Eğitim’ deneyimi varken ; Kahramanmaraş Depremleri sonrası, ana babaların, öğrencilerin, 2022’ye göre daha mı varsıl, daha mı teknolojik deneyimli oldukları düşünülüyor da yeniden uzaktan eğitime geçildi ?

KAPI ÖNÜNE KONAN 650 BİN DEPREMZEDE ÖĞRENCİLER ENGELLİ ÖĞRENCİLERDİR
Pandemiden çok başka, çok daha yıkıcı bir travma yaşandı. Bu travma sonrasında aile bireylerini, evlerini yitirmiş, üstüne üstlük yurtlardaki odalarından kapı dışarı edilmiş yüz binlerce öğrenci için neden uzaktan eğitim ? Ayrıca neden tüm üniversitelerde uzaktan eğitim ?

Deprem bölgesindeki üniversiteli öğrenci sayısı 300 bin. Türkiye’deki 8 milyon üniversite öğrencisinin yurtlarda kalan 650 bini bir gecede kapı önüne kondu. Oysa depremzede öğrenciler engelli öğrencilerdir. Her şeyden önce toplumdaki yaşama katılımları, bir veya daha fazla fiziksel, duyusal, zihinsel, bilişsel veya psişik işlevleri kalıcı veya kesin bir şekilde değişmiş durumdadırlar.

Çoklu bir sakatlık, engelleyici bir sağlık bozukluğu nedeniyle bu öğrencilerin etkinlikleri kısıtlanmıştır. Bu durum engel oluşturur. Bu öğrenciler öğrenimlerine aktif olarak katılamazlar, öğrenen statüsü kazanamazlar. Yani bilgi edinme, depolama, iletme yetenekleri kalmamıştır ; karmaşık bilgi işleme sistemleri çökmüştür.

Çok daha yapıcı çözümlerle destek olmak yerine, maddi manevi varlıklarını yitirmiş depremzede öğrencileri yurtlarından kapı dışarı etmek, oradan oraya sürüklemek, uzaktan eğitime sokmak, bu gençlerin yaşamını bitirmek demektir.

Bugün maddi manevi yoksulluğa ve yoksunluğa terkedilmiş Türkiye’de dijital eğitim anlamında başarılı olamamış bir uzaktan eğitim denemesine gene denendikçe değerlendirilecek ‘Hibrit Eğitim’ yaklaşımı eklendi.

Afete dönüşen depremlerde bu eğitimin tüm koşullarının oluşturulmuş olduğundan kaygı duymamak mümkün değil.

DİJİTAL EĞİTİMİN 3. EVRESİ HİBRİT EĞİTİM DÜNYADA YENİ GELİŞİRKEN BİZ SON EVRESİ OLAN UZAKTAN EĞİTİME NASIL ULAŞTIK?
Enseignement hybride / Blendid learning / Formation mixte gibi çeşitli adlar altında ifade edilen ‘Hibrit Eğitim’den YÖK ne anlıyor ?

Bu uygulamanın ABD’de gayet iyi oturduğu bildiriliyor. Fransa’da ve Fransızca konuşulan ülkelerde henüz emekleme aşamasında olduğu söyleniyor.

Anglo-Sakson kaynaklara göre ‘Hibrit Öğretim’ dünyada başlatılan ve dört ana eğitim adımından oluşan dijital geçişin aşamalarından yalnızca biri.

Aşamalar sırasıyla şöyle :

1.Geleneksel ‘Yüz Yüze Öğretim’in sınıf içinde bulunan teknolojik araçlar (akıllı tahta, projektörler, bilgisayar, tablet, yazıcı, televizyon, tepegöz) aracılığıyla yapılması ;

2.‘Harmanlanmış Öğrenim’ : Sınıfta yapılan dersi tamamlamak üzere öğretmenin ve öğrencilerin, genel olarak sınıfta - aynı odada bulunduklarında, internetin sunduğu olanakların kullanımıyla ders yapılması ;

3. ‘Hibrit Öğretim’ modeli : Öğrencilerin, zamanın yarısını çevrimiçi çalışarak, öteki yarısını sınıfta, derste fiziksel bulunarak öğrenmeleri ;

4. ‘Uzaktan Öğretim’ : Dersler çevrimiçi, yalnızca internet üzerinden.

Önemli olan nokta ; eğitimin dört teknolojik aşamasının sonuncusu olan ‘Uzaktan Eğitim’in bizde ilk üç kademe atlanarak başlatılmış olması. Yani öğretmenlerin ve öğrencilerin top yekûn çeşitli teknolojilerle karşılaşmış, tanışmış, yetkinlik kazanmış olduklarının daha ilk etapta varsayılması.

Bir başka deyişle, üniversitenin, öğretmenlerin, öğrencilerin gerekli dijital yetkinliğe sahip oldukları varsayılarak ders için okula, üniversiteye gitme gereksiniminin kaldırılması : Kısaca söylemek gerekirse buna, henüz dünyada ulaşılmamış bir eğitim aşamasının, bizde uygulanmaya kalkışılması denebilir.

Soruyorum : Türkiye’de üniversite eğitimi deprem nedeniyle neden uzaktan eğitimle olsun ? Neden 8 milyona yakın üniversiteli öğrencinin geleceği karartılsın ?

ÇAĞIMIZDA ÖNEM KAZANAN YAKLAŞIM HİBRİT EĞİTİM/ÖĞRENİM NEDİR?
Dünyada dijital eğitim geçişinin aşamalarından yalnızca biri olan ‘Hibrit Öğretim’ dersin canlı olarak hem yüz yüze hem çevrimiçi, harmanlanmış verildiği, bir zaman süreci, bir evre.[4]

EdTech endüstrisinin öncülerinden ViewSonic, bir pedagojik yaklaşım olan hibrit eğitimin ne olduğuna dair yalın ve net bir tanım öneriyor.

Hibrit eğitim ; bir dersin, o sırada sınıfta bulunan öğrencilerle, o sırada sınıfta olmayan uzaktaki öğrencilere, internet aracılığıyla eş zamanlı verilmesidir.

EdTech endüstrisinin öncülerinden ViewSonic’e göre hibrit öğrenim - eşzamanlı öğrenme, aynı anda yüz yüze ve uzaktan - çağdaş eğitim ortamında önem kazanmaya zorunlu bir pedagojik yaklaşım.

Hibrit eğitim bütüncül bir eğitim yaklaşımının uzaktan eğitime geçmeden önce izlenen bir parçası.

Bugüne dek, ağırlıklı olarak, acil durum destek rolü olmuş olsa da önümüzdeki yıllarda zorunluluğa dönüşmesi kaçınılmaz deniyor.

Örneğin Covid-19 krizi sırasında öğretmen ve eğitimciler daha fazla esnekliğe gereksinim duyduklarını gördüler. Hibrit öğretim, uzun süreli devamsızlık durumlarında, öğrencilerin programlarla uyum içinde kalmalarına yardımcı oluyor. Eğitimci ekiplerinin ve öğrencilerin yeni teknolojilerle tanışmalarını sağlıyor. Hibrit Eğitim - Öğretim birçok engelli öğrenci için dersleri erişilebilir yapıyor.

SONUÇ
Uzaktan eğitim demek öğrencinin tamamen otonom olduğu, bütünüyle dijital eğitime geçilmiş zaman sürecidir.

Ondan önceki üç aşama, özellikle hibrit öğrenim aşaması, öğrencinin otonomisini-bağımsızlığını geliştirmesine yardım eden aşamalardır.

Özerkliğin-bağımsızlığın kazanılmasının Türkiye’de öğrencilerin ve vatandaşların eğitimindeki en büyük zorluklardan biri olduğu 1981’den bu yana bilinmektedir. Bağımsızlık denen şey, kendimize, kendi davranış kurallarımızı vererek kendi başımıza hareket etme yeteneğimizdir.

Bu şu demektir: Tepemizde duran bir üçüncü taraf bize karışmadan hedeflerimize ulaşmamıza izin veren yasaları kendimize biz veririz. Birey kendisini oluştururken bu önemli beceriyi, özerklik durumunu, lise dönemlerinde ve sonrasında kazanır.

Dijital arabuluculuğa dayanan ‘Hibrit Eğitim / Öğretim’ derslerinde öğrencilerin birbirleriyle ve öğretmenle etkileşim kurmalarını sağlamak, bunun yüz yüze öğretim bağlamında yapılması kadar önemlidir.

‘Hibrit Eğitim / Öğretim’ yaklaşımı her bireyin özel ihtiyaçlarını karşılama kapasitesini geliştireceği bir süreçtir. Kapsayıcı eğitimi kolaylaştırmada önemli bir rol oynayabilir. Öğrenciler sunulan dijital teknolojiyle öğrenimlerini kişiselleştirebilirler.

Dolayısıyla dijitalin her birey için erişilebilir olduğu ülkelerde öğrencilerin sosyal ve ekonomik içermelerine kaldıraç olacak dijital beceriler aktarılmış olur. Dijital erişilebilirlik, bireylerin dijital kaynaklara erişmek için tüm zihinsel veya fiziksel yeteneklerini kullanmaya zorlar.

İyi de, değerli okurlar, Türkiye bunu ne zaman, nasıl başardı, merak ediyorum.

 

[2]Cumhuriyet’te 17.Şubat’ta yayımlanan, 18 Şubat’ta güncellenen haber için Bkz.: https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/son-dakika-yok-baskani-erol-ozvardan-universitelerle-ilgili-aciklama-2052712