Esra Örnek
6 Şubat günü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde 7,7 büyüklüğünde meydana gelen depremin ardından öğle saatlerinde Elbistan ilçesinde 7,6 büyüklüğünde ikinci bir deprem meydana geldi.
1999’dan beri bu büyüklükte bir deprem yaşamayan Türkiye’de deprem, 11 ilde büyük yıkıma yol açtı. Depremin 16’ncı gününde 41 bin 156 can kaybı yaşandığı açıklandı.
AFAD’ın yaptığı açıklamaya göre Kahramanmaraş ve Hatay dışındaki illerde arama kurtarma çalışmaları sona erdi. 80 bin 863 kişinin deprem bölgesinden tahliye edildiği, deprem bölgesinde kalan yurttaşların barınma ihtiyaçlarını karşılaması için illerde çadırkentlerin oluşturulduğu öğrenildi.
Depremin ilk gününden itibaren yardım, dayanışma çağrısı yapan ve sahada çalışmalarına devam eden psikologlar; fiziksel ihtiyaçlar kadar deprem sonrası yaşanması olası psikolojik zorlanmalara da dikkat çekti. Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk, psikolojik iyileşmenin sadece zamana dayalı olmadığını, çevreyi de psikolojik sağlık ve sağlamlık için ideal bir hale getirmemiz gerektiğine vurgu yapıyor.
‘DEPREM HABERLERİNDE ARKADA MÜZİK VE EFEKT OLMAMALI’
Selçuk, iyileşmek için önemli adımlardan birinin de medyadan geçtiğini söylüyor.
Medyanın deprem haberlerini veriş şekline dikkat çeken Selçuk, "deprem haberlerinde arkada müzik ve efekt olmamalı" diyerek medyanın haber temsilini düzenlemesi gerektiğini dile getiriyor.
Selçuk, konu hakkında yaptığı açıklamada ‘’Deprem, bu evlatların belki hayatları boyunca baş etmek için uğraşacakları bir yaşantı olacak. Bu görüntüler, bu baş etme mücadelesini çok olumsuz etkileyebilir. Fotoğraf ve videoları çekenler ve kullananların bu sorumluluğun farkında olmalarında yarar var’’ ifadelerini kullandı.
‘DEPREM OLAĞANÜSTÜ BİR OLAYDIR’
Depremin olağan bir olay olmadığını söyleyen Selçuk, çocukların bu gibi afetlerde yüksek kaygı yaşamasının, bu olağandışı olaya verdikleri olağan tepkileri olduğunu ifade ediyor. Bu gibi olaylarda çocukları güvende hissettirmenin üzerinde de sıkça duran Selçuk, fiziksel ve duygusal yakınlığa önem verilmesini ve çocukların kendilerini yalnız, korunmasız ve tehlikede hissetmelerine engel olacak şekilde davranılması gerektiğini söylüyor.
DEPREM BÖLGESİNDEKİ ÇOCUKLARLA İLK TEMAS
En önemli konulardan biri de deprem bölgesinde bulunan ya da enkazdan çıkarılan bir çocukla ilk iletişimi kurmak. Konu hassasiyetine de değinen Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk şunları söyledi:
Çocuğa eşlik eden kişi kısaca kendini tanıtıp, durum hakkında bilgi vermeli (bir deprem oldu, biz deprem bölgesindekilere yardımcı olmaya çalışıyoruz, şimdi hastaneye gidiyoruz, orada ben veya tanıdığımız başka bir arkadaşımız yanında olacak, muayenen yapılacak, gibi). Çocuğa şu anda güvende olduğunun söylenmesi ve bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sormak önemli. Çocuğa anne babasının öldüğünü söylemek için çok erken. Çocuk muhtemelen o anda şokta ve güvende hissetmeye ihtiyacı varken bu bilgiyi vermek çocuğu zorlar.
Anne babana ulaşmaya çalışıyoruz/şu anda bilmiyorum, bizim görevimiz yaralıları hastaneye taşımak/götürmek, anne ve babanın isimlerini, teyzenin/halanın/anneannenin/babaannenin isimlerini söyleyebilir misin biz not edelim ve onlara ulaşmalarını sağlamaya çalışalım” gibi cevaplar verilebilir. Anne baba hayatta olmasa da hala, amca vb akrabalar veya başka yakınlar hayatta olabilir ve çocuğu onlarla iletişime geçirmek önemli olur. Bu sosyal hizmetlerin işi olabilir.
Duruma göre mümkünse “Bu konuda arkadaşlarım sana bilgi verecek, ben oraya gittiğimizde seni onlarla tanıştıracağım” benzeri bir cevap da verilebilir ve oraya gidince çocuğu sosyal hizmetler uzmanına emanet etmeleri iyi olur koşullar elveriyorsa. Bu konuda Türk Psikologlar Derneği’ne de yönlendirme yapılabilir.
DEPREMDE ANNE VE BABASINI KAYBEDEN ÇOCUKLARA ÖLÜM HABERİNİ VERME ÜZERİNE
Çocuklara anne ve babasının ölüm haberinin verilmesiyle ilgili psikolojide bazı prensipler olduğunu söyleyen Selçuk, ‘’çocuğun en büyük korkusu anne ve babasının ölümüdür’’ açıklamasında bulundu.
Depremde anne babasını kaybeden çocuğun sadece anne ve babasını kaybetmediğini, yaşadığı şehrin yıkıldığını unutmamamız gerekiyor diyen Selçuk; çocuğa bu haberi mümkünse yaşayan ebeveyninin, yoksa çok iyi tanıdığı bir yakınının vermesi gerektiğini dile getirdi.
Selçuk, ‘’çocuğun yakınının olmadığı takdirde haberi verecek uzmanın çocuğun nispeten daha iyi tanıdığı, biraz zaman geçirdiği uzman olmasında yarar var’’ dedi.
‘ÇOCUĞUN ÖLÜMÜN BİR YERE GİTMEK OLMADIĞINI BİLMESİ GEREKİR’
Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk, ‘ebeveynini kaybeden çocuklara ölüm haberi verilirken, annen-baban uzakta bir yere gitti, başka bir dünyada artık’ demenin, ‘çocuğun gidenin artık geri dönmeyeceği düşündüğü, büyük bir ayrılma korkusu geliştirmesine sebep olabileceğini’ söyledi.
Selçuk konu hakkında şunları kaydetti:
Çocuğun konuşmak ve duymak isteyip, istemediğine bakmak, sözel olmayan işaretlerle (dinliyor gibi yapmak, uzak durmak, gözünü kaçırmak) gerekir.
Ölümle ilgili konuşmak gerekirse, ölümü ölüm olarak anlatmak, gereksiz detaylardan kaçınmak lazım. Beynin ve kalbin çalışmaması. Vücudun bazen büyük darbe alması sonucu kalbin ve beynin çalışmaması.Ölüm haberini güvenli bir yerde güvenli bir kişinin vermesi ve yalan söylenmemesi esastır. Ama bu, çocuğa bu koşulların sağlandığı ilk anda ölüm haberinin verileceği anlamına gelmez. Dürüstlük güveni oluşturmak için şart.
OKUL İÇERİSİNDE ‘DEPREM’ NASIL ELE ALINMALI?
Birçok yurttaşın depremden dolayı yaşadıkları yerleri bırakmak zorunda kaldıklarını biliyoruz. 71 ilde başlayan eğitim öğretim hayatı birçok çocuğun depremi konuşmasına da yol açacak. Bu konuda yapılması gerekilenleri Prof. Dr. Ayşe Bilge Selçuk şöyle açıklıyor:
Okulda, sınıfta depremle ilgili konuşma yapmayı planlamadan önce sınıfta deprem bölgesinde yaşıyor olmasa bile, depremde yakınlarını kaybetmiş öğrenciler olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Sınıfa deprem bölgesinden bir öğrenci geliyorsa ailesi ile detaylıca konuşulmalıdır.
Duygu ve düşünceleri yönlendirici olmadan sınıf içerisinde öğrencilere hisleri sorulabilir. Öğrenciler bu konuda yazmaya da teşvik edilebilir.
Okullarda deprem tatbikatı yapılmasında acele edilmemelidir. Yapılacak deprem tatbikatında gerçek hayattan enkaz görüntüleri kullanılmamalıdır.
Deprem bölgesinden gelen çocuğa acınacak gözle bakılmamalı ve ‘depremzede’ tanımlaması kesinlikle kullanılmamalıdır.