Demokrasi ilkesini ilk hayata geçirenler Türkler

Değerli okurlarım,

Her şeyden önce bilelim ki;

Demokrasinin ilkelerini ilk olarak hayata geçirenler Türkler; onların bir kolu olan Sümerler.

Atatürk’ün demokrasi kavramına ilişkin açıklamasını dikkatlerinize sunuyorum:

"Bundan en aşağı 7000 sene evvel, Elcezire’de (Mezopotamya’da), beşeriyetin ilk medeniyetlerinden birini kuran Sümer, Elam ve Akat kavimlerinde demokrasi prensibi tatbik olunmuştur. Bu kavimler birlik kurarak bir cumhuriyet oluşturmuşlardır. Bundan sonra, Atina ve Isparta gibi Yunan şehirleri, bir nevi demokrasi ile idare olunurlardı. Roma dahi demokrasi hayatı yaşamıştır."[1]

Gene bilelim ki;

Bugün demokrasinin kökenlerini göstermek üzere batılı kaynaklar söze, "Demokrasinin kökenleri: Eski Yunanistan'da demokrasinin icadı" diye başlarlar.

21.yüzyılda Batı medeniyetleri kendi kaynakları olarak Yunan medeniyetini işaret etmeyi sürdürür. Bu projeye bağlıdırlar; vazgeçmezler.

Öyle ki Batı, kendi yararına seçtiği bu davranış çizgisinde-öğretide hapsolmuştur. Ufkunu nasıl genişleteceği kaygısıyla yaşamaktadır. Yeni bir düşünceye yer açmak için üzerinde yükseldikleri binanın temelinden bir Yunan kolonunu kesip alsalar yüzyıllardır sürdürdükleri ritüelin sağladığı tüm siyasi, ekonomik, bilimsel çıkarlar yerle bir olur. Atom bombası yemiş gibi olurlar.

Öte yandan öbür medeniyetleri takdir etmeyi bilirler. Türklerin bir kolu olan Sümerlerin demokrasiyi ilk uygulayanlar olduğunu bilmekle birlikte bunu insanlara göstermekten çekinirler. Bu düşünce üniversitelerde, sempozyumlarda az da olsa tartışılır ama kullanıma açılmaz. Demokrasi ilkesini Türklerin keşfettiği, ilk uygulayanların onlar olduğu gerçeğini, üniversite duvarları içine hapsetmişlerdir. Bu bilginin oradan çıkmasına izin vermezler.

Bulundukları kaleden dışarı çıkamamalarının nedeni, matematiğin kurucuları olarak Yunanlıları görmeleridir. "Onların" zihinsel işlem denen şeyi yani ‘bir önermenin doğruluğunu belirleyen muhakeme’ biçimini icat edenler olduklarını savunurlar.

Batıda yetişen her öğrenci ilk okuldan başlayarak; bilim, felsefe, matematik, geometri, astronomi, astroloji, coğrafya, haritacılık, tıp, mantık olmak üzere, tüm disiplinlerin kâşifinin ve kurucusunun Yunanlılar olduğunu öğrenir. Hatta Roma bilimlerini de bunlar "antik Roma'nın yükselişinin ardından ortaya çıktı. Romalıların yaratıcılığından değil, Yunan mirasından gelir. Felsefi akımlar açısından Atina'nın, bilim açısından da İskenderiye'nin mirasıdır"[2] diye küçümsemeyi öğrenirler.

Böylesi iddialı konuşmamın nedeni Tanpınar üzerine Fransa’da yaptığım karşılaştırmalı edebiyat incelemelerine yüzlerce kaynağın ruhunu okumuş olmam.

Bizler alçak gönüllüyüz dolayısıyla kendi değerimizin farkına geç varıyor, onu gecikmeli uyarlıyoruz.

Hangi disiplinden olursa olsun araştırmacılarımız yorulmadan şunu yineleyebilir: Türklerin kollarından, başta Sümerler olmak üzere Elam ve Akat’ların oluşturdukları cumhuriyette demokrasi prensibi uygulanmıştır. Yunanlılar, demokrasiyi Mezopotamya kaynaklarında keşfetmişlerdir. Bu haklı savaşımı vermek Türkiye’yi her alanda bugünden çok daha önemli hatta eşsiz bir yere yerleştirecektir.

AKP İktidarının dilinden düşmeyen demokrasi

Biliyorsunuz, demokrasi sözcüğü, AKP iktidarının dilinden hiç düşmedi, düşmüyor. Öyle ki 2022’nin sonunda hatta 2023’ün başında, Cumhurbaşkanı Erdoğan demokrasinin Türkiye’de en gelişmiş haliyle uygulandığını iddia etti.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın resmî sitesinde gördüğüm 18.10.2022 tarihli haberde dikkatimi çeken şu sözler vardı: "Ülkemize kazandırdığımız demokrasi ve kalkınma devrimlerinin gerisinde ‘önce insan’ anlayışı vardır.”

Sonra 2 Kasım 2022’de Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen AK Parti İstanbul Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısı'ndaki konuşmasında: "Gerçekleştirdiğimiz demokrasi ve kalkınma devrimleri sayesinde Türkiye, ülkesi ve milletiyle dünyanın en üst ligine yükseldi."[3] dedi.

Gelelim Ocak 2023’e; AKP Antalya Kadın Kolları tarafından Dokuma Park Modern Sanatlar Galerisi'nde düzenlenen ‘Kadınlarla Büyük Türkiye Yolunda Programı’ konuşmasına: " 2023'ten sonrasını da Türkiye'de biz imar edeceğiz. İşimiz çok. […] Cumhuriyetimizin 100. yaşını kutlayacağımız 2023'te ülkemiz, aynı zamanda demokrasi tarihinin en kritik seçimlerinden birini yapacaktır. […] Türk bayrağından, Türk kavramından nefret edenlerle mücadelemizin süreceği bir seçimi yaşayacağımızı şimdiden söylüyorum. […] Usta bir satranç oyuncusu maharetiyle demokrasi ve kalkınma hamlelerimizi tek tek hayata geçiriyoruz."[4] dedi.

"Önce insan anlayışı var" mı dediniz?

  1. okurlar, bakın CHP Genel Başkan Yardımcısı Dr. Gamze Akkuş İlgezdi 4 Nisan 2023 tarihli yazılı basın açıklamasında nelere dikkat çekti: “Depremin üzerinden iki ay geçmesine rağmen sigortası olan birçok iş yerine zarar tespiti için eksper gitmemişken sürenin uzatılması zorunlu hale gelmiştir” dedi.

Deprem felaketinin 11 ili etkilediğini; on binlerce vatandaşımızda yıllarca atlatamayacağı travmalara, acılara neden olduğunu belirten İlgezdi şu açıklamalarda bulundu: “Deprem bölgesinde fabrikası, iş yeri bulunan çok sayıda vatandaşın sigortalı olan işyerlerine zarar tespiti için sigorta şirketlerinden yetkililer gelmediği şikâyetleri aldık. İş adamları, esnafın yanı sıra vatandaşlar da benzer sorunlar yaşıyor. […] Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘borçlar 6 ay ertelenmiştir’ açıklamasının üzerinden 2 ay geçti. Kalan 4 ayda ne zaman gelip, tespit yapacaklar. Bunu da bilmiyoruz” diyerek durum tespitinde bulunuyorlar. […] Enkazlar tam anlamıyla kalkmadığı gibi, hasar tespitine de gidilmeyen yüzlerce işletme, konut var. […] Depremzede vatandaşımız ve esnafımızın barınma sorunları çözülmüş değil. […] mevcut borçlarını ödemesi mümkün değil." dedi.

Vatandaşlık bilincinin yok edilmesi

Değerli okurlar, çağdaş dünyanın bildiği, Türk ulusunun da temeli olan demokrasi ilkeleri şunlar değil miydi?

1.Hukukun üstünlüğü (Adaletin tarafsızlığı sayesinde herkesin kanun önünde eşitliği: Temel hak ve özgürlüklerin güvencesi); 2. Güçler ayrılığı (Yasama, Yürütme, Yargı); 3. Politik çoğulculuk (Özgür seçimler: Temsili demokrasi).

1996’dan bu yana Türkiye’de yaşıyorum.

2000’li yıllarda gittikçe koyulaşan bir AKP iktidarı, bu iktidar boyunca ezilen, çiğnenen, hiçe sayılan demokrasi ilkeleri ve sonunda "yok edilen vatandaşlık bilinci"ni [5] izledim.

Bu iktidarın demokrasiyle ilişkisinin bir alacaklı/verecekli tavrı olduğunu gözlemledim. Bu tavrın yol açtığı büyük milli kayıpların yükünü halkın omuzlarına yüklediğini gördüm.

Açıkçası iktidar, halkı işini zar zor sürdürebilir hale getirdi. Onu bir lokma bir hırka bırakana dek insani hakları dahil elinden her şeyini aldı: Varoluşunu, özgürlüğünü, eğitimini, dinini, işini, ekmeğini, çocuklarını, huzurunu.

Bütün bunları yaparken dini kendisine dayanak yaptı: Bilumum tarikatları, türbeleri eski iktidarlardan çok daha fazla besleyerek şeyhlik, halifelik, falcılık, büyücülük, türbedarlık gibi gericilik kaynaklarının refahı için çalıştı. Böylece Türkiye’de vatandaşlık bilinci yok oldu.

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı; Kahramanmaraş merkezli deprem bölgesini ziyaret ederken, makam aracına binmeden önce, bir depremzedeye “Bunlar kader planının içerisinde olan şeyler” dedi. Gazeteci-yazar Fatih Ergin’in 9 Şubat 2023 tarihli yazısında çarpıcı bir paylaşım var. Ergin diyor ki: "Deprem öldürmez. Binayı ahlaksızca zayıf inşa eden müteahhit, ona onay veren inşaat mühendisi, ruhsat veren belediye, denetlenmeyen bürokrat ve imar affı çıkaran siyasetçi öldürür... Enkaz altında can verenlerin "kader planı" böyle oluşuyor!" diyor.

Ne kadar doğru demiş!

14 Mayıs 2023 gecesi kader masalına son!

Atatürk demiş ki: "Türkler, demokrat, hür ve mesul vatandaşlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları ve sahipleri bizzat kendileridir."

Devamında şöyle bir açıklaması var: Türk, bireysel özgürlüğünden ve çıkarlarından, Anayasa’da belirtildiği kadarını cumhuriyete bırakmıştır. Cumhuriyet, bireyin ona bıraktığı bu kısım hürriyeti, bireyin ve Türk milletinin içerde özgürlüğünü ve dışarıya karşı bağımsızlığını temin için korur.

İşte değerli okurlarım, biz hepimiz, bu türden insanlar olarak Türkiye halkını oluşturuyoruz.

Baksanıza! Birey kendi özgürlüğünden bir bölümünü gene kendisi ve Türk milleti için kullanılmak kaydıyla cumhuriyete bırakıyor. Cumhuriyet de o verilen kadar özgürlüğü bireyin ve Türk milletinin hürriyetini, bağımsızlığını korumak için kullanmayı garanti ediyor.

Bizler 14 Mayıs günü sandığa oyumuzu atarken özgürlüğümüzün bir parçasını seçeceğimiz adaya teslim etmiş olacağız. Dolayısıyla biz tabanda yaşayanlar, başımıza getireceğimiz, tepemize koyacağımız kişiyi bu anlamda değerlendirmek zorundayız.

Cumhurbaşkanı olarak seçeceğimiz kişi, şimdiye dek maddi ve manevi tüm yitirdiklerimizi bize geri verecek. Elbette bu işlerde biz Türkiye halkı için çalışacak dürüst ve insancı vekilleri olan bir kişide karar kılmalıyız. O yüksek makama ve meclise getireceğimiz kişilerde bu insani ve ahlaki yönleri aramak zorundayız.

Onlar; çocuklarımızın, torunlarımızın, ülkemizin gençlerinin yolunu açacak, onların karnı doyan, mutlu, sağlıklı, başarılı, kültürlü, görgülü, ahlaklı insanlar olarak yetişmelerini, kaliteli eğitim almalarını sağlayacak kişiler olmalı.

14 Mayıs’ta halifelik masalına son!

Dikkatlerinize Atatürk’ün el yazısıyla aşağıdaki paragrafı sunuyorum:

"Türk milleti en eski tarihlerinde, meşhur kurultaylariyle, bu kurultaylarda reislerini intihap etmeleriyle [oy yoluyla seçmekle] demokrasi fikrine ne kadar merbut [bağlanmış] olduklarını göstermişlerdir. Son tarih devirlerinde, Türklerin teşkil ettikleri devletlerde, başlarına geçen padişahlar, bu usulden ayrılarak müstebit [zorba, baskıcı] olmuşlardır. Kralların ve padişahların istibdadına [hiçbir hakkın ve özgürlüğün bulunmadığı tek adam yönetimine], dinler mesnet [dayanak]olmuştur. […] Hakimiyet, bu hükümdarlara Allah tarafından verilmiş olduğu nazariyesi [kuramı] uydurulmuştur. Buna göre, hükümdar, ancak Allah’a karşı mesuldür [sorumludur]."

Değerli okurlarım,

Müslüman dünyasında Tayyip Erdoğan’ın halife olarak görüldüğü meselesi iki yılda bir basın yoluyla bizlere servis edilmekte.

Bu bağlamda yapılan açıklamalar şöyle:

16 Ocak 2017 tarihli Cumhuriyet’te bir haberde: " Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, Kanada’da katıldığı bir konferansta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkan seçilmesi durumunda "halife" olacağını ve Ak Saray'daki odalarda "hilafet temsilcilikleri"[6] açılacağını söylediği bildiriliyor.

20 Mart 2019’da; Dilipak’ın iddiasından iki yıl sonra; Emine Erdoğan’ın ağzından çıkıyor ‘halife’ sözcüğü: "Emine Erdoğan himayelerinde başlatılan “Sıfır Atık Projesi’nin, Diyanet İşleri Başkanlığında “Sıfır Atık-Sıfır İsraf” temasıyla uygulanması çalışmalarına ilişkin tanıtım toplantısı düzenlendi. Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans Salonu’nda yapılan toplantıda konuşan Emine Erdoğan, Biz, sadece kendi çeşmemizden, ampulümüzden, soframızdan değil, yeryüzünde halife olmanın sorumluluğunu taşımaktan mesulüz."[7] diyor.

24 Aralık 2021’deyse AK Parti'nin kurucusu, Abdullah Gül’ün eski avukatı Latif Cem Baran; AK Partili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘mücahit’ olduğunu öne sürüyor ve "Müslümanlar, Erdoğan'ı halife olarak görüyor"[8] diyor.

Sonuç

Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’ni "Endüstri Devrimi’nin getirdiği ‘Ulusal Devlet’ modeline uygun olarak" kurmuştur diyor Emre Kongar. Ve bu "yeni devletin ideolojisi olarak milliyetçi akımı da çağdaşlaşma yolunda izlenecek bir yol olarak"[9] görmüştür diye açıklama getiriyor.

2000 öncesini bu yazıda bir kenara bırakarak AKP iktidarının 20 yılına baktığımda; seleflerinin hazırladığı yolda var gücüyle çalışarak, din, Kur’an, İslam baskısı kurarak, cemaatleri, imam hatip okullarını teşvik ederek Türkiye’nin içini nasıl boşaltmış olduğunu görüyorum.

AKP İktidarı Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına Allah tarafından halifelik verildiği algısını yarattığı, dindar ve cahil kesimler üzerinde, hakimiyetini, algıyı bir demokrasi ve kalkınma hareketi gibi zikrederek sürdürüyor.

Halifelik, kavram olarak, Hz. Peygamber’den sonraki devlet başkanlığı kurumunu ifade ediyor öyle değil mi?

Halife; bir kimsenin yerine geçen, onu temsil eden kimse demek olduğuna göre, AKP’nin Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugün Hüdapar’la ittifakta oluşu sanıyorum Türk halkının gözü önünde içteki ve dıştaki şeriatçı destekçilerine yerine getireceği hedefi gösterme biçimi.

Müslümanların imamlığını ve şeriatın koruyuculuğunu yapmakla görevli kişi olduğunu net olarak ortaya koymuyor mu?

 

[1] Elyazısıyla ve Yazdırdığı Fikirleriyle Atatürk, der. Amiral (a) Çetinkaya, Yalçın İlter. İstanbul, 1997, 352 s., s.105.