Cumhuriyet, Atatürk ve Reşit Paşa

“Mustafa” adıyla ilkokula başlamıştı. Matematik öğretmeni, yeteneğini takdir ederek “Kemal” adını eklemişti.

Askeri liseye Mustafa Kemal olarak başlamış, Harp Okulu’ndan mezun olmuştu.

Harp Okulu arkadaşları gibi, devletin “hasta adam” olarak nitelendirilmesinden büyük acı duyuyordu. Teğmenliğinden itibaren devletin çöküş nedenlerini anlamaya ve önlemleri belirlemeye başlar.

Bir hanedan aile adıyla anılan devletin gerçek kurtuluşunun ancak halkın “azim ve kararlığı” ile olacağını kavrar.

Mustafa Kemal olarak emperyal devletleri durduran Çanakkale Savaşı’ndan sonra “kahraman” olarak kişiliği açıkça ortaya çıkar.

Gazi Mustafa Kemal Paşa olarak Anadolu Harekatı’nı gerçekleştirir. Osmanlı Devleti’nin külleri üzerinde savaş yorgunu gazi, yetim, dul ve malüller ile “hasta adam” yerine genç ve zinde Türkiye Devleti’ni kurar.

Kurtuluş Savaşı kadar önemli bulduğu şey; yeni devletin Osmanlı Devleti encamına düşmemesiydi. Bunu sağlayacak yapılanmada gecikilmemesini biliyordu.

Devletin “ilelebet yaşaması” için gerekli olan statüko; Kurtuluş Savaşı süreci pratiğinde ilmek ilmek dokunan Cumhuriyet rejimiydi.

Çünkü Cumhuriyet; vatandaşlık esasına dayanan ve egemenliği halka ait gören bir idare şekliydi.

Nitekim egemenlik, saraydan alınarak padişahın kulu olmaktan özgür vatandaş statüsüne kavuşan halka verilecektir.

Yurttaşların mutlak egemen olması, daha 23 Nisan 1920’de toplanan TBMM kurumsal kişiliğinde hayata geçirilir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öğrencilik günlerinde kavramış olduğu Cumhuriyet olgusu; Osmanlı Devleti’nde suçtu. O yüzden Mustafa Reşit Paşa’nın sabırlı girişimiyle ilan edilen Tanzimat Fermanı, beklenen sonuca ulaşmayacaktır.

Mustafa Reşit Paşa; çöküşü önleyecek, çağdaşlaşmayı sağlayacak, devleti dönüştürecek amaç taşımıştır. Ancak Saray ve bürokrasisi samimi olmayınca beklenen sonuca ulaşılmamıştır.

Buna rağmen halkçı yönetim doğrultusunda sınırlı gelişmeler olur. Mithat Paşa’nın anaysa çalışmaları, İbrahim Şinasi, Namık Kemal, Ahmet Rız vb aydınların çabaları; değişim ve dönüşümü sağlamaya yetmemiştir.

Mustafa Reşit Paşa, 1856 Paris anlaşması ile Osmanlı Devleti’nin Avrupalı sayılmasını sağlar. Türkçeyi sadeleştirir. Fuat ve Ali Paşa gibi devlet adamlarını yetiştirir. Diplomat, Hariciye nazırı ve sadrazam biridir. Yurttaş merkezli olan Cumhuriyet olgunun temellerini atmış; halkın yönetime katılması yollarını açmıştır. Nitekim “Kvanin-i şerr’iye” yerine “Kavanin-i mevzuat” yürürlüğe koymuş. “”Kul” yerine “tebaa” kavramını yerleştirmiş. Bunların sonucu olarak 1864 ve 1876 yıllarında “İl İdare Meclisi” oluşmuş. 1877’de ilk kez gerçekleşen seçimle ll genel meclisi üyeleri belirlenmiştir.

Kuşkusuz bu olgular, birer Cumhuriyet uygulamalarıdır. Fakat teokratik anlayış ve baskılar nedeniyle “Cumhuriyet” sözcüğü kullanılamamıştır. Buna rağmen Mithat Paşa; muhaliflerinin “cumhuriyetçi” olarak suçlaması, padişaha gammazlaması ile saltanatın düşmanı olarak görülmüş. Teşkilat-ı Esasi’yi kabul edeceğini vadederek tahta çıkan Sultan II. Abdülhamit, kendisine anaysa hazırlayan sadrazamı sürgün etmiş, zindanda boğdurtmuştur.

İbrahim Şinasi’nin Tasvir-i Efkar ve Tasvir-i Ahval adlı gazeteleri ile Şair Evlenmesi adlı komedyası, statükonun değişmesi doğrultusunda aydınlanma hareketi olur. Mustafa Kemal’in idolü olan Namık Kemal, fikri yurtseverliğini bütün baskı ve sürgünlere rağmen ortaya koyar. Vatan Yahut Silistre ile Saray’ı sarsar.

Egemenlik hakkının saltanata değil halka ait olduğunu açıklıkla savunan Cumhuriyetçi ise, Ali Süavi olur. Ama yaşamına kast edilerek susturulur.

Dr. Abdullah Cevdet’in dünyada hiçbir devletin “hanedan-ı hükümdar” adıyla anılmadığını açıklaması da bir Cumhuriyet özlemi ifadesidir.

Ahmet Rıza ise her tehlikeyi göze alarak Ayan Meclisi’nde; “İslam, Cumhuriyet rejimine düşman değildir” diyerek sözcüğü ifade eder.

Cepheden cepheye gözünü kırpmadan koşan genç Mustafa Kemal; Çanakkale’ye rağmen düşman gemilerini Dolmabahçe Sarayı önünde gördüğünde dünyası kararmıştır. “Geldikleri gibi giderler” tepkisiyle kararlılığını ifade eder. Ama Saray’ın saltanatın devamı sağlamak amacıyla işgal kuvvetlerine sığınmış olmasını gördüğünde “Cumhuriyet” rejiminin ne denli önemli olduğunu bir kez daha anlar.

O anlayışla Samsun’dan gittiği Amasya’da “Amasya Tamimi”ni deklere etmiş. Erzurum ve Sivas kongreleriyle “Cumhuriyet” olgusunu yaşama geçirmiş; 23 Nisan 1920’de TBMM ile somutlaştırmış. Halkın “azim ve kararlığı” inancıyla kurtuluşu gerçekleştirmiş. Egemenliğin de “kayıtsız şartsız milletin” olduğu cgerçeğini ilan etmiştir.

29 Ekim 1923 günü, sadece rejimin adı resmileşmiştir.

Sinsi ve hain hareketlerle temelleri kemirilen Cumhuriyet’imizin 97. Yılı kutlu olsun.

Cumhuriyet’in emanet edildiği Türk gençlerinin bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da “kanının son damlasına kadar” emanete sahip çıkacaklarından şüphe yoktur.

***

O KAN

Yan gönül durma yan

Geçenler hep yalan

Giden dönmüyor inan

Bir daha gelmez O kan

Gitti, kara toprak yuttu

Kalan, kurtuluşu unuttu

Gidişle oldu hainler mutlu

Bir daha gelmez O kan

Dönmüyor, gönlümüz yasta

Direnir bekle oyalar da

Yeri dolar umudu insanda

Bir daha gelmez O kan

Avunmuyor ulusla yurttaş

Cumhuriyet yetim gardaş

Yurt çakalla dolu dağ taş

Bir daha gelmez O kan

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }