Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, ulusal bayramlarımızın birleştirici özelliği daha çok öne çıkmaya başlar...
Kutuplaşmanın, hoşgörüden uzaklaşmanın, kin ve nefretin zirve yaptığı son dönemde ulusal bayram günlerimiz bir nebze de olsa içimizi serinletiyor, geleceğe umutla bakmamıza vesile oluyor...
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün başkomutanlığında yapılan ve bu nedenle Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak bilinen Büyük Taarruz, başarıyla sonuçlanmış ve 9 Eylül 1922'de topraklarımız düşman işgalinden kurtarılmıştır...
İşgal birliklerinin topraklarımızı daha sonra terketmesi gerçekleşse de 30 Ağustos sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil eder...
1924 yılında ilk kez Afyon'da Başkumandan Zaferi ismiyle kutlanan 30 Ağustos günü, 1926'dan beri Zafer Bayramı olarak kutlanmaktadır...
İşte bugün 30 Ağustos ve Zafer Bayramımızı içteki, dıştaki Atatürk, cumhuriyet düşmanlarına rağmen büyük bir coşku, büyük bir heyecan ve de büyük bir gururla yaşıyor, kutluyoruz...
Falih Rıfkı Atay'ın bir sözü bu bayramın önemini bir kez daha beyinlere adeta çakıyor...
Şöyle diyor Falih Rıfkı Atay; "Nemiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz..."
30 Ağustos Zafer Bayramı aslında bu yıl bir gün önceden kutlanmaya başlandı...
Boğazın Efendisi, İstanbul'un sahibi Beşiktaş, geçen hafta İsviçre'de elinden kaçırdığı Lugano'yu 5 pare top atışıyla memleketine yolcu etti...
İsmi değişse de Beşiktaşlıların mabedi olan İnönü'de dün gece adeta fener alayı vardı...
Geçen yılın ezik, silik, çorak, isteksiz, çaresiz Beşiktaş'ı çok isabetli hoca seçimi ve nokta transferlerle bambaşka bir takım hüviyetine büründü...
Sezon boyunca istikrarını yitirmeyen bir Beşiktaş izlemek istiyoruz, istemesine de bu işler istemekle olmuyor...
İnşallah Beşiktaşlının bu isteği sezon sonunda gerçekleşir...
Geçtiğimiz günlerde Beşiktaş ve dünya futbolu çok renkli, çok sempatik ve kendini Türk olarak tanımlayan bir insanı kaybetti...
Christoph Daum bir Doğu Alman ailenin çocuğu olarak Zwickau'da dünyaya geldi...
Eintracht Duisburg ve Köln takımlarında oynadı...
Daum'un yolu 1994 yılında Beşiktaş ile kesiştiğinde ne Türk futbolseverlerin O'nu ne de O'nun Türkiye'yi bu kadar seveceği kimsenin aklından geçmiyordu...
"Ben Türk dostu değilim, yarı Türk'üm" sözleri Daum'un karakterini ortaya koyuyordu...
Türkiye'ye olan sevgisini her ortamda dile getiren Daum, ülkemizde görev yaptığı uzun yıllar boyunca, herkesin sevdiği ender kişilerden biri oldu...
Maçlardan önce İstiklal Marşımızı okuyan, Atatürk rozetini yakasından çıkarmayan bir Alman vatandaşıydı Christoph Daum...
Atatürk için "Atatürk dünyaya gelmiş en büyük reformcu liderlerden birisidir. Atatürk hakkında okuduğum çok şey var. Çok sevdiğim ve saydığım bir lider. Birçok önemli reformu kısa sürede gerçekleştiren büyük ve değerli bir insan" sözü Daum'un Türkiye ve Atatürk sevgisini açıkça ortaya koyuyordu...
Daum'un bu sözleri ülkemizdeki Atatürk düşmanlarına adeta kapak oldu...
Toprağın bol olsun 'Herr Daum'...
Bayram sonrasında da hayatın bayram gibi geçmesi umuduyla...
Hoş kalın, dost kalın...