28 Mayıs cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından CHP içerisinde başlayan değişim rüzgârı tozu dumana katarak devam ediyor. Kriz her geçen gün daha da derinleşiyor.
Seçim kampanyası sürecinde, birinci turda açık ara kazanacağına inananlar Kılıçdaroğlu’nun etrafında fır fır, fırıldak gibi dönüyorlardı. Seçim yenilgisinin ardından o fır fır dönen fırıldaklar şimdi tutturmuşlar değişimde değişim…
Değişim isteyenlerin seceresine bir göz attığımızda manzara şu; en az üçüncü kez milletvekili olmuşlar. Ha, bunların içerisinde yedi dönemdir milletvekilliği yapanlar da var. Burada insanın ilk aklına gelen kelime ise ''edep yahu kardeşim edep'' demekten başka bir şey gelmiyor. Adam yedi dönem milletvekili seçilmiş, partinin çeşitli kademelerinde görevler almış. Seçim yenilgisinin ardından görevden alınınca değişim diyor. İnsana sorarlar, ''yahu şimdiye kadar aklın neredeydi'' diye.
Aslında yenilgi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Ben Kemal geliyorum” dediği gibi bağıra bağıra geliyordu. Bunu tek görmeyen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Çünkü etrafındaki fırıldakların her birinin ayrı bir hesabı vardı. Kimi ülkenin seçim sürecinde yaşadığı ekonomik bunalımdan kimi ise 6 Şubat’ta Kahramanmaraş ile çevre illerde yaşanan şiddetli depremdeki acı ve dramdan Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı olacağını düşündüler. Bu olasılıkta o zaman bizde kazanmış oluruz hesabı yapanlar kaybetme ihtimaline karşılık parti bize kalır düşüncesindeydiler.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri kaybedilir kaybedilmez gizli ajandalardaki planlar devreye girdi.
Seçimi kaybetmenin bir bedeli olmalıydı.
Önce suçluyu tespit etmek gerekiyordu.
Ve suçlu Kemal Kılıçdaroğlu oldu.
Derhal CHP genel başkanlığından istifa etmeliydi.
Etmedi.
Ben Kemal diyor. İstifa mistifa etmiyorum diyor.
Çareler arandı…
Çare de bulundu.
Kılıçdaroğlu’nu itibarsızlaştırma eylemleri başlamalıydı.
İşe koyuldular…
Güçlü bir algı mekanizması devreye sokulmalıydı.
Algı işi ise İstanbul Büyükşehir Belediyesinden fonlanan Odatv’nin “sakallı” Hürrem Elmaçı’sına düştü. Hürrem sultan işe Kılıçdaroğlu’na en yakın isimden başladı. Bülent Kuşoğlu’ndan. Çünkü kaleyi yıkmak için önce sağlam kolanlarını kırmak gerekirdi. Soner – pardon Hürrem Sultan kendisinin İBB’den Kılıçdaroğlu’na karşı olumsuz algı oluşturmak için İBB’den aldığı alanı kiralaması karşılığı aldığı yüklü miktarları unutmuş olmalı ki, Kuşoğlu’nu sorgulamaya kalktı. Neyse Hürrem İBB ilişkisi başka bir yazı konusu.
Biz gelelim konumuza...
Bugün CHP’de uzun dönemler önemli görevlerde bulunmuş bir partili kurmayla değişim olayını konuştum ''değişim olmalı mı?'' diye.
Değişimin mutlaka tabandan tavana olması gerektiğini anlattı… Değişim sadece figürlerle değil, önce partinin Altıok Programına geri dönmesi lazım… YCHP (Yeni CHP) anlayışı derhal derk edilmeli. Çünkü YCHP partinin genlerini bozdu.
Bütün bunları anlatırken de eğer gerçek bir değişim olacaksa ilk iş üyeliklerden başlamalı. Mevcut üyelerle ister ön seçim yapılsın ister yapılmasın sonuçların değişmeyeceğini şu örnekle anlattı:
''Bir ilçeyi düşünün seçmen sayısı yaklaşık olarak üç yüz bin. Bu üç yüz binlik ilçede partiye üye sayısı altı bin. Altı bin üyeyle üç yüz bin seçmenli bir ilçede nasıl seçim kazanılır.
Kaldı ki bu Altı bin üyenin de yarısı eş dost akraba. Bir ilçede seçim kazanmak için en az o ilçenin seçmen sayısının yüzde 25-30’unu partiye üye yapmak gerekir. Siz değişimi yaparken aşağıdan yukarıya bu yönde yapmalısınız. Değişim üyeleri yenilemek ve sayısını artırmakla başlar. Çünkü yeni üyeler parti kadrolarını seçerken alttan yukarıya, yani mahallesinde bağımsız olarak mahalli delegeyi seçer. Sonra o mahalli delege ilçe başkanları ve il delegelerini seçer. Sırayla il delegeleri kurultay delegeleri ve il başkanlarını seçer. Finalde Kurultay delegeleri parti meclisini ve nihayetinde genel başkanını seçer. Değişim olacaksa bu yönde üye sayısını ve niteliğini artırmakla başlar.''
Dolayısıyla önümüzde yerel seçimler var. Bir an önce yapılan uyarılara kulak verilmeli ve yerel seçimlere odaklanmalı.