Esra Örnek

Dünya üzerinde ‘kadının yeri her zaman belli olmalı’ görüşünü savundu tüm ataerkil sistem. Kadınlar yaşadıkları her anın hesabını verdi, adımlarını hep arkalarına bakarak attı, sistemde hep en son da yer aldı çünkü her şey erkeğin üzerine kuruluydu; güç, para, ego…

Bugün sesi duyulsun isteyen bir kadın daha var. Yaşamak zorunda kaldığı durumu, toplumda aktif olarak çalışan veya evde yuvasını var etmeye uğraşan tüm kadınların ortak sorunu olarak savundu. Dava süreci devam ettiği için ismini şimdilik paylaşamayacağımız H.İ, korkunun esiri olmadan ve utanmadan konuşmak istedi.

H.İ’nin hikayesi 1983 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğrenciyken başladı. Ailesi çiftçi, iki ağabeyinden biri tıp öğrencisi, diğeri Devlet Hastanesi’nde hekim olan, fakülte arkadaşı R.B. ile tanıştı. Okul bitince 1989 senesinde R.B. ile evlendi. H.İ, devlet hastanesinde anestezi asistanı ve sonrasında uzmanı olarak çalıştı, kalan zamanında özel hastane ve kliniklerde nöbet tutarak birikim yaptı. Bu birikimleri de kullanarak R.B. askere gitmeden önce, R.B’nin iki ağabeyi ile ilk poliklinikleri açıldı. R.B askerden dönünce birikimleri ile H.İ’nin hekim olan eniştesinin de ortak olduğu yeni bir poliklinik açıldı.

3-4 yıl süren poliklinik serüveni 1999 senesinde başlayıp farklı senelerde, farklı lokasyonlarda hastane açarak devam etti. H.İ, R.B askerdeyken dahi aynı yoğunlukta özel hastanede nöbet tutarak, devlet hastanesinde uzman olarak çalışarak elde ettiği kazancı hastane kuruluşlarında harcadı.

H.İ hastanelerde resmî hissedar görünmemesine rağmen R.B kurumlara şahsi kefaletle kredi çekilebilsin diye eş onayı vermek durumunda kaldı. H.İ tüm bu kuruluşların her bir oluşumunda, işletilmesinde ve büyütülmesinde maddi ve manevi aktif olarak bulunduğunu dile getirdi.

HİSSE SAHİBİ OLMA TALEBİM ATAERKİL AİLE İÇERİSİNDE GERİ ÇEVİRİLDİ
H.İ hisse sahibi olmak isteğinin reddedilişini şu sözlerle açıklıyor:

Hisse sahibi olmak talebim ataerkil aile ve ortaklık yapısı içinde; diğer ortaklar ve eşlerinin arasında sözde sorun çıkabileceği bahaneleriyle geri çevrildi. Bir oğlumuz olmuştu. Evlilik birliğinden doğan haklarıma güvenerek ve aile birliğine olan inancımla konuyu büyütmedim. İşte, tam da burada kadının adının olmadığı yere geliyoruz. R.B’den fazla diploma sahibi olmama, kuruluşlara maddi manevi katkılarıma, aktif bir hekim olarak çalışmama rağmen talebimin yok sayılması asla kabul edilemez bir durum olmalıydı. Bunu şu anda anlıyorum. Evlilikte ve işte feodal yapıda birçok aile şirketleri var. Sözde okumuş erkeklerin yönetimindeki şirketlerde işteki veya evdeki kadına sınırlamalar konulmuyor mu, hak mağduriyeti yaratılmıyor mu? Ya da kadın ayrıldığında hak mağduru olacağı endişesiyle susturulup oturtulmuyor mu?

H.İ, 15 Mart 2020 tarihinde evi terk eden; çocuklarının maddi, manevi ihtiyaçlarını görmezden geldiğini; çocuklarını dahi görmeye gelmediğini, tüm uzlaşma taleplerini reddettiğini dile getirdiği RB’den ayrılma kararı aldı.

H.İ, evi terk etmesi, aile bütünlüğünün bozulması gerekçesiyle mahkemeye başvurdu. 2020 Haziran ayında boşanma ve mal paylaşım davalarını açtı.

‘MAHKEME SÜRECİNDE İHANETİNİ ÖĞRENDİM’
Mahkemenin devam ettiği süreçte dostlarının ve şahitlerin beyanıyla R.B’nin 2014-2016 yılları arasında hisse sahibi olduğu kurumlardan birinde psikiyatr olarak çalışan Z.E ile ilişkisi olduğunu öğrendi. H.İ. bunun üzerine davanın seyrini değiştirmek istedi. R.B beyanlarında bu ilişkiyi reddetse de boşanmalarından altı ay sonra Z.E ile evlendi.

‘HAKLARIMI ALMAK İÇİN MAL PAYLAŞIM DAVASI AÇTIM’
Tüm ticari kuruluşlarda mal varlığından doğan haklarını alabilmek için hiçbir anlaşmaya yanaşmayan R.B’ye mal paylaşım davası açtı. Bu davada R.B ise şirketlerin borç batağında olduğunu, her şeyin kendisine ve ağabeylerine ait olduğunu beyan etti. Buna rağmen R.B.nin dört hukuk bürosu ve sayısız avukatla çalıştığını söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:

Ortak olduğu ağabeyleriyle birlikte, el değiştirmesi kolay olan hamiline hisselerle hak kaybına uğramamız için uğraşıyor. Tezata bakınız ki, kendisi birçok şahsi ve kurumsal demeçlerinde bu şirketlerin büyüklüğünden ve yüksek gelirlerinden bahsediyor

R.B’nin 10 yıldır büyümekte olan bu kurumların varlığını, sadece ağabeylerine ve şahsına mâl ettiğini belirtiyor. R.B. hekimlerin serbest meslek icra haklarının büyük savunucusuymuş gibi demeçler vermekteyken; kurumlarında ortak hekimlerde dahil olmak üzere şirket kurmak suretiyle özlük hakları kaybına uğrayarak çalıştırılıyorlar. H.İ’nin yıllardır gece gündüz demeden maddi ve manevi tüm emeğini ve birikimini kattığı hastanelerden, tam da yukarıda belirtildiği gibi uydurma sebeplerle özlük hakları ihlal edilerek, basit bir ihtarname ile hiçbir hak ve alacağının olmadığını bildirilerek, hukuka aykırı ve etik dışı bir şekilde işine son verildiği öğrenildi. R.B’nin kendisini mahkemelerde dar gelirli olarak gösterip ancak mevcutta boğazı gören lüks bir sitede yaşadığını ve gösterişli bir düğün ile evlendiğini söyledi.

H.İ tüm bu süreçteki mağduriyetini ‘’Bu paylaşımlar, aldatılmış bir kadının yakarışı değildir. Sessizliğin içinde çığlıkları işitilmeyen binlerce kadının mağduriyetinin önlenebilmesi isteğiyle kaleme alınmıştır’’ dedi.