Bozkır uyanıyor

Bazen bir şehrin suskunluğu, yıllar sonra bir çığlığa dönüşür. Bazen o çığlık, sadece bir meydanda değil, bir milletin kalbinde hissedilir. İşte dün Yozgat’ta yaşanan tam olarak buydu.

Bir gazeteci olarak o kalabalığın ortasında yürürken, sadece siyasi bir mitingi değil, bastırılmış bir halkın vicdanını gördüm. Yozgat, Anadolu'nun unutulmuş kalbinde, tarihin bir kez daha tekerrür ettiğine tanıklık etti.

Bu şehir, iki yüzyıl önce Celalî isyanlarının başladığı topraklardı. Türkmen şeyhi Celal’in yurdu... Yoksulluğa, adaletsizliğe ve zulme karşı ilk kıvılcımın çakıldığı yer. 3 yaşındaki çocukların bile Kuyucu Murat’ın zalimliğiyle boğdurulduğu o günlerden bugüne, bu topraklar acıyı da, direnişi de hep omuzladı. Dün meydanda gördüğüm tablo, işte o köklerin yeniden yeşerdiğini gösteriyordu.

Bir gazeteci olarak çok miting gördüm. Kalabalıklar, sloganlar, alkışlar, lider konuşmaları… Ama Yozgat’ta başka bir şey vardı. İnsanların gözlerinde öfke kadar umut da vardı. Traktörleriyle birlikte gelen çiftçiler, “artık yeter” diyordu. Mazot fiyatları, tarım desteklerinin kesilmesi, borçların altına ezilen üreticiler için bu miting bir siyaset sahnesi değil, bir varlık-yokluk meselesiydi.

Yozgat, yıllardır AK Parti’nin “kalesi” olarak anılır. Sandıkta değişmeyen tablonun adresidir. Ama bu kez rüzgâr tersine dönmüş gibiydi. Özgür Özel’in “Millet iradesine sahip çıkıyoruz” mitingi, sadece bir muhalefet çıkışı değildi; Anadolu’nun uzun süredir bastırdığı bir silkinişti. Belki de bu yüzden, kalabalık arasında yıllardır CHP’ye mesafeli duran insanlarla bile konuştum. Bir çiftçi, “Benim siyasi görüşüm belli ama artık karnımızı doyuramıyoruz, bu meydan onu konuşma yeri,” dedi. Sözün bittiği, ekmeğin konuştuğu bir yerdeyiz artık.

Meydanda yükselen her slogan, sadece partizan bir tezahürat değil, sistemin görmezden geldiği insan hikâyelerinin haykırışıydı. Özgür Özel’in meydandaki söylemleri, bir liderin kürsüde konuşmasından çok, halkın diline tercüman olma çabasıydı. Hele o an... Çiftçilere kesilen cezayı Ekrem İmamoğlu’yla “kardeş payı” yaptığını söylediği o an. Sahada izlediğim kitle, bu sözle birlikte mitingde duygusal bir eşik atlattı. Alkışlar yükseldi…“Evet ya, bizim derdimizi duyan biri var” hissi yayıldı.

Bu sadece CHP'nin ya da Özgür Özel’in başarısı değil; halkın “ben buradayım” deyişiydi. Anadolu, yıllardır “güvenlikçi” politikalarla susturulan, ekonomik yardımlarla bağımlı kılınmaya çalışılan bir coğrafyaydı. Ama artık değişiyor. Yozgat bunun işareti.

Dün gördüm ki meydanda CHP rozetinden çok, ekmek derdi vardı. Kadınlar çocuklarının karnını doyuramamaktan yakınıyordu. Gençler, memleketlerinde iş bulamamaktan… Meydana gelen herkesin farklı siyasi görüşü, farklı hikâyesi vardı. Ama hepsini birleştiren şey, suskunluklarının duyulmasını istemeleriydi.

Özgür Özel’in “Yozgat bizimdir” sözünü, bir partinin sahiplenmesi olarak okumadım. Bu, artık yalnız olmadığını düşünen halkın ses bulduğu bir çağrıydı. Çünkü uzun yıllar boyunca “Anadolu susar”, “Bozkır alıştı” gibi sözlerle küçümsenen bu şehir, artık susmuyor. Ve bir kez konuşan halkı kimse susturamaz.

Son olarak, meydandan ayrılırken yaşlı bir amca elimi tuttu. “Evladım,” dedi, “Celalî dedem de bu topraklardan çıkmıştı, ben de torunlarıma doğruyu göstermek istiyorum.” Gözleri doluydu. Sözleriyle değil, yorgun bakışıyla söyledi her şeyi.

Yozgat artık sadece tarih kitaplarında isyanın başladığı yer değil. Bu ülkenin geleceğinde halk iradesinin yeniden doğduğu bir şehir olarak yerini alıyor. Bozkır uyanıyor. Ve bu uyanış, sadece bir partinin başarısı değil, Anadolu halkının kendi sesini, kendi yolunu yeniden bulmasıdır.

Bu sesi duymamak, sadece siyasi bir körlük değil; toplumsal bir felaket olur.

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }