Boş tencere her iktidarı götürür mü?

Seçimlere iki hafta kala iktidarın propaganda atağında telaşlı ve garipliklere tanık oluyoruz. İlk başlarda deprem felaketi sebebi ile alanlarda coşkulu mitingler yapmayacaklarını söylemişlerdi. Ancak muhalefetin soğuk nefesini enselerinde hissetmiş olmalılar ki, meydanlara verdikleri ağırlığı artırdılar.

Cumhurbaşkanı bir taraftan yapımı devam eden bazı tesislerin alelacele açılışlarını yapıyor, bazılarını ise bilmem kaçıncı kez açıyor. Diğer taraftan Cumhur ittifakının vekil adayı Bakanlar birbirinden garip açıklamalara imza atıyorlar.

Öte taraftan da AKP’nin ‘İmralı’ ile görüşmeler yaptığı, istedikleri desteği alamayınca Hüdapar’ı yedeklemeyi tercih ettikleri ve sahada Kürtlere baskıyı artırdıkları yazıldı.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın bu iddiaları yalanlasa da her seçim döneminde Öcalan’dan destek çabaları bilindiğinden kamuoyu bu habere hiç şaşırmadı.

İÇİŞLERİ BAKANI '14 MAYIS DARBE GİRİŞİMİ' DEDİ 
Seçim gecesi ve sonrasında bu ülkede neler yaşanacağı konusunda millette zaten var olan ciddi kaygıları artırıcı gelişmeler yaşanıyor. Süleyman Soylu bir seçim konuşmasında, 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerini "darbe girişimi" olarak nitelendirdi.

15 Temmuz 2016'daki fiili darbe girişiminin, halkın sokağa dökülmesi karşısında başarısız olduğunu hatırlatan Soylu, "14 Mayıs (seçimleri) Batı'nın siyasi darbe girişimidir, bu kadar açık ve nettir. Yıllar önce denedikleri bütün yöntemler berhava olunca ancak böyle bir yöntemle Türkiye'yi ele geçirebilecekler," dedi.
Bu açıklamayı yapan herhangi bir iktidar mensubu olsa neyseydi. Bu kişi; seçim güvenliğinin sağlanmasından doğrudan sorumlu olan İç İşleri Bakanının ta kendisiydi.

Üstelik bu Bakan Jandarma Genel Komutanlığı’nın tüm personeline seçim günü oy kullanmalarının ardından birliklerinde hazır kıta olarak beklemeleri yönünde talimat verdi. Daha önce benzeri olmayan bu ‘tedbirin’ neden alındığı açıklanmadığı için soru işaretleri arttı tabi ki.

ABD TAYYİP ERDOĞAN'I HDP VE LGBT İLE MAĞLUP EDECEKMİŞ! 
Bakan Soylu bu garip beyanını (beklediği etkiyi aldığını düşünerek) düzeltmek bir yana, vites artırdı! "Çıkmış dün Kılıçdaroğlu'nun avaneleri, işte neymiş 14 Mayıs için 'Bir darbe' demişiz. Ben demiyorum ki, adam oturmuş plan yapıyor. Diyor ki '15 Temmuz'da beceremedik. HDP'yi, LGBT'yi bütün her birini bir araya getireceğiz ve Tayyip Erdoğan'ı mağlup edeceğiz'. Türkiye'nin seçimi Amerika'ya mı düştü? Hey Biden, biz sadece bay bay Kemal'i sandıkta mağlup etmeyeceğiz, seni de mağlup edeceğiz." [Anımsarsınız, 2019 İstanbul seçimlerinde de verilecek oyla ya Binali’ye ya da Sisi’ye gidecekti!]

Biden dahil, herhangi bir yabancı ülke liderinin Soylu’nun iddiasındaki gibi açıklamalarının olmadığını gayet iyi biliyoruz, olsa duyardık. Ancak Soylu bu beyanı zaten bize değil, AKP siyasal tabanına söylüyor ve onlar da ne yazık ki büyük oranda inanıyorlar. Kendilerinin içinden çıkmadığı sandığı (daha önce de İstanbul’da denedikleri gibi) açıkça tanımayacaklarını beyan ediyorlar.

GÜVENDİKLERİ 696 SAYILI MEŞHUR 'İÇ SAVAŞ' KARARNAMESİ OLABİLİR Mİ? 
Bakan Soylu böylesi tehlikeli benzetmeler yaparken akıllara 20 Aralık 2017’de Erdoğan’ın çıkarttığı ve kamuoyunda “İç savaş Kararnamesi” diye anılan 696 sayılı KHK geldi. Yasa hükmündeki bu düzenleme ile “15 Temmuz darbe girişimi ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemler kapsamına sokulacak girişimlerin bastırılması kapsamında hareket edecek sivillerin hiçbir sorumluluğu olmayacağı” hususu düzenlenmişti.

Bu düzenlemede ki “15 Temmuz’un devamı niteliğinde eylemler” tanımının muğlak bir tanım olduğu o günlerde söylendi, yazıldı. Sırf bu sebeple Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kamuoyu önünde ilk kapışmalarını o günlerde yaşamışlardı. En basitinden “muğlak” denilen bu düzenlemenin yeniden gözden geçirilmesi yönünde ki kamuoyu baskısı da, Erdoğan-Gül çekişmesinin cazibesine heba edilmişti.

Aslında bu çok önemli düzenleme ’muğlak’ filan değildi, metin son derece net ve açık. İktidara karşı olası kitlesel eylemleri bastırmak için sokağa dökülecek yandaşların her türlü eylemleri ile ilgili (bu KHK’ya göre) savcılar soruşturma dahi açamayacaklar.

Bir kısım kamuoyu soruyor; 14 Mayıs seçim gecesinde olası yenilgiyi kabul etmeyenlerce çıkartılabilecek iç karmaşalarda, bu çok tehlikeli KHK’yı devreye sokmayı düşünüyor olabilirler mi acaba? Seçimlerin kaybedilmesi ‘dış mihrakların manipülasyonu ile gerçekleşen bir sandık darbesi’ (!) olarak ilan edilirse, buna karşı direnen yandaşlara cesaret vermek için bu Kararname kılıf olarak kullanılabilir mi? Umarız böylesi bir çılgınlık akıllardan geçmiyordur.
Demokratik cumhuriyeti ana ekseninden saptıran tüm despotik dönüşümlere karşın bu ülkede demokrasinin son kalesi olarak (eşit ve adil koşullarda olmasa da) sandık ve seçimler kaldı. Bu ülke insanlarının sandığın namusunu her koşulda koruyacağına, demokratik hak olan iktidar değişiminin barış içinde gerçekleşeceğine inancımızı yinelemekle yetineceğim.

'SEÇİM DARBESİ' SÖYLEMİ YENİ DEĞİL
AKP’nin ve Erdoğan’ın 15 Temmuz sonrasında dayattığı yeni sistem, iktidarı (mümkünse) asla teslim etmemek üzere kurgulandı. Kural ‘iktidarın değişmezliği’ olunca onu değiştirme girişimlerini kendi siyasal tabanlarına darbe ya da komplo olarak sunabiliyorlar.
Örneğin; Mart 2019 mahalli seçimlerinde Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül: “31 Mart’ta Türkiye’ye seçim üzerinden darbe yapılmıştır… Öyleyse İstanbul’da seçimler yenilenmeli” diye yazabilmişti.

Aralık 2022’de Sabah Gazetesi yazarı Bercan Tutar ise İbrahim Karagül’ün argümanlarına benzer bir akıl yürütmeyle “CIA’nın 2023 seçimleri için planladığı bir sandık darbesinden” bahsediyordu: “15 Temmuz yenilgisi, Türkiye'ye karşı yeni müdahale arayışlarını daha da artırdı. Zaten ABD'nin yeni dönemde 'sandık darbesi' diyebileceğimiz yöntemlere ağırlık vermesi de bunun kanıtı,” diye yazmıştı.

ŞAMPANYA MI NAMAZ MI? 
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ AKP iktidarlarının her döneminde önemli posizyonlarda yer aldı, Fettullah’a ve cemaatine destek ve övgüde sınır tanımazlığıyla akıllarda yer etti. Şimdi sorsanız en ileri ‘FETÖ düşmanı’ kendisi!

Bozdağ FETÖ ile işbirliği döneminde olduğu gibi bu gün de elindeki tek sermaye olan din istismarını pervasızca kullanmakta sınır ve vicdan tanımamaya devam ediyor. Son olarak Bozdağ "14 Mayıs'ın akşamı Türkiye'de iki fotoğraftan biriyle karşılaşılır. Ya şampanya patlatıp bunu sabaha kadar kutlayanlar olacak ya da temiz alnını şükür için secdeye koyup Rabb'ine hamdedenler olacak. O gece kimi sevindireceğimize iyi karar verelim" dedi.

Bozdağ hızını alamadı, “siz olsanız bir yere giderken ailenizi Kılıçdaroğlu'na mı Tayyip Bey'e mi emanet edersiniz? Ailemizi emanet edemeyeceğimiz insanlara ülkemizi lütfen emanet etmeyelim" diye çok garip bir cümle ekledi.

Bir diğer Bakanımız Binali Yıldırım ise; ne zaman seçim dönemi gelse ve aday olsa bir garip haller oluyor kendisinde. Kürsüye çıktığında dinleyenleri etkileyebilmek adına sesine eklemeye çalıştığı yapay öfke tonuyla çok garip sözler sarf edebiliyor.

Binali bey bu seçimler öncesi de kendini iyice aştı, saçmalamakta tarihi örneklerden birisini daha verdi: “Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir. PKK’yı, FETÖ’yü meşrulaştırmaya çalışanlara karşı milli liderin seçimidir,” dedi. Siyasetleri gerektirince Millet İttifakı “işgalci Yunan”a benzetilirken, Hizbullah’ın siyasi uzantısı Hüdapar “yerli ve milli” iktidar ortağı olabiliyor!

BUNLARA İNANAN SEÇMEN VAR MI? EVET VAR!
AKP temsilcileri konuşmalarında hitap ettikleri halkın bilgi ve zekâsını sürekli hafife alıyorlar. Bu hafife alınmayı AKP tabanının sorun olarak görmemesini ‘onların sorunu’ deyip geçelim mi, halkımızın seviyesi neden buralarda diye üzülelim mi, bilemedim!

Söyleyecek sözleri ve inanırlıkları kalmayanlar seçimi kaybetme telaşıyla saçmalamada sınır tanımaz hale gelebiliyorlar, bunu çoktan anladık. Peki seçmen bu akıl dışılıklara inanıyor mu?

“Seçmen duyduğuna değil yaşadığına inanır, boş tencerenin götürmeyeceği iktidar yoktur” gibi klişelere her koşulda güvenebilir miyiz? Seçmenin eninde sonunda gerçekleri göreceği, kendisinin yararı için doğruyu bir şekilde kavrayacağı varsayımı siyasal rasyonaliteyi ne kadar yansıtıyor acaba?

Bu soruların yanıtlarını sosyologlar ve siyaset bilimciler daha doğru verecektir. Biz ise seçim anketlerine baktığımızda; Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ı rahatça yeneceğinin garantisinin olmadığını görüyoruz. Erdoğan’a desteğin bir ölçüde arttığını, KONDA’nın son anketine göre durumun kafa kafaya olduğunu görüyoruz.