Boğaziçi, İmamoğlu, Koç, Erdoğan ve veda

Boğaziçi Üniversitesi ve iktidar oyunu...

Rektörün seçimle belirlenmesi talebiyle atama anlayışına karşı Boğaziçi Üniversitesi öğrenci ve öğretim üyeleri protesto başlatmışlardı. Bu direniş, an itibarıyla 500 günü geçti. Fakat Türkiye’nin “bir kişi” yönetimi tınmıyor!

AKP, iktidara geldiğinden bir yıl sonra demokratik üniversite yönetimini tasfiye teme hamlesi başlatmıştı. İşe, “BURA-Boğaziçi Üniversiteliler Derneği” kurdu. İlk genel kurulunu da, dönemin başbakanı ve AKP Genel Başkanı olan Recep T. Erdoğan’ın ev sahipliğiyle Dolmabahçe Sarayı’nda toplandı. 

Böylece “BÜMED-Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği” karşısında yandaş dernek kuruldu. “Kayyum Rektör” aşamasına varmanın taşları döşenmeye başlandı.

 *****    

Boğaziçi Üniversitesi’nin-BÜ- kökü; 1863 yılına dayanır. Yönetim anlayışı ise, demokratik ilkelerle oluşmuş; demokrasi kültürü ile gelişmiştir.

Üniversitenin başlangıcı, Amerika tarafından Protestanlığı yaymak amacıyla gönderilen papaz Hamil tarafından Bebek’te kurulan “İlahiyat Okulu”dur. Kırım Savaşı (1854 başladıktan sonra Selimiye ve Kuleli kışlalarına taşınan dört bini İngiliz askeri olan yaralılara ekmek sağlamak görevini üstlenir. Bu yaralılara ekmek yetiştirmek için misyoner Papaz; Osmanlı’da ilk olan buhar gücüyle çalışan bir değirmen kurar. Alman mayası katarak lezzetli ekmekler üretir. 

Bu işlevselliğin ardından ilahiyat okulu;1886’da Robert Kolej adıyla eğitimi sürdürür. Artık sadece Protestan olanlar değil; Türk, Rum, Yahudi, Ermeni, Arap ve Kürt öğrenciler eğitim görme olanağına kavuşur. Bu dönüşümün sonunda kolej, ulusal bir özellik kazanır. Kısa süre içinde bu öğrencilerin mezunları ile öğretmenleri; mütevelli heyet içinde çoğunluk oluşturur. O kadar ki; öğrenci-öğretmen birlik ve dayanışması, idol olmaya başlar. Duvarlarına; “tam bağımsız Türkiye” sloganları bile yazılmaya başlanır.   

1970’lere gelindiğinde, milli bir kurum halinde üniversiteye dönüştü. 1970-1971 öğretim yılında Boğaziçi Üniversitesi olarak tedrisata başladı. O günden bu yana; demokratik kültürü özümsemiş bir eğitim kurumu olarak Türkiye’nin bağımsızlık ve gönençliğine inanan bir kurum olarak yoluna devam ediyor. 

*****

1985 yılında kurulan BÜMED’e alternatif olarak AKP hükümetinin organize ettiği BUDA ile okula siyaset sokulmaya başlandı. Nitekim BURA, ilk yüzünü “kayyum rektör” ile gösterdi. İktidarın has adamı olarak Temmuz 2021 tarihinde Prof. Dr. Naci BULU, bir gece kararnamesiyle BÜ Rektörü olarak atandı. Öğrenci ve öğretim üyeleri tarafından büyük tepkiyle karşılandı.  Bu yetmiyormuş gibi; BURA’nın 2016’da yönetim kurulu üyesi olan Dr. Hasan Fehmi Topal da üniversite Genel sekreteri olarak atandı. O tarihteki bir diğer BURA yönetim kurulu üyesi de, AKP milletvekili olan Prof. Nevzat Yalçıntaş’ın oğlu ve İstanbul Ticaret Odası Başkanı olan Prof. Murat Yalçıntaş’tır.

Öğrenci ve öğretim üyelerine göre BÜ, AKP’lileştiriliyordu. Bir dönem önce, seçimle belirlene üç adaydan en az oy alan atanmıştı. Ama hiç olmazsa seçimle belirlenmiş biriydi. Bu kez ise, seçim meçim olmadan tepeden bir atama gerçekleşmişti. Tamamen BÜ geleneklerine ve demokratik anlayışına aykırı olan bir uygulamaydı. 

Öğrenci ve öğretim üyeleri; saat 12.50’de rektörlük binasının önüne gelip sırtını “kayyum rektör” penceresine dönerek okudukları bildiri ile eylem, protesto ve direnişi başlattılar. 

“Kayyum” Rektör, tepkiyi önemseyeceğine ajitasyona başladı. 1978 yılında kurulmuş olan “BÜVAK-Boğaziçi Üniversitesi Vakfı”na alternatifi olarak “BÜNAKIF”i kurdu. Kurucu üyeleri şunlardır:

Birisi, Tosyalı Holding yönetim kurulu başkanı Fırat Tosyalı. Katar ortaklı BMC’nin çoğunluk hisselerini Ethem Sancak’tan satın alan kişi. Aynı zamanda da Varlık Fonu (TVF) 5 kişilik yönetim kurulu üyesinden biri. Diğerleri ise; TOBB-Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu; BURA Yüksek İstişare Kurulu Başkanı olan Murat Yalçıntaş'tır. Ki Palet Tank Fabrikasının da yer aldığı TOGG-Türkiye Otomobil Grubu yönetim kurulu ve aynı zamanda Sabahattin Zaim Üniversitesi Mütevelli Heyeti ile İlim Yayma Vakfı yönetim kurulu üyesidir.

Kayyum rektörü protesto ederek direnen öğrenci ve öğretim üyeleri, protestoya başladıklarında şunu deklere ettiler: “Tepeden atanarak değil, tabandan seçilerek gelen rektör istiyoruz. Üniversitemizin yerleşmiş ve onu dünyanın en iyi üniversiteleri arasına sokan değer ve ilkelerinin örselenip yozlaştırılmasını doğru bulmuyoruz” dediler.

Bu direniş, kolejin üniversiteye dönüştüğü sırada Öğrenci Birliği Yönetim Kurulu üyeleri olan Mehmet Yaltır ve Burhan Karaçam ile gazeteci Nuri Çolakoğlu ve üniversitenin endüstri bölümünden Prof. Dr. Tınaz Ekin ve ekonomi bölümünden Prof. Dr. Fikret Adıyaman birlikteliğiyle; “Boğaziçi’nde Yanan Meşale” adıyla kitaplaştırıldı.                   

Kitapta özellikle “eğitim üniversitesi” ile “araştırma üniversitesi” kavramları arasındaki fark irdeleniyor. Öğrencilerin yönetime katılması, öğrenci-öğretmen işbirliği, şiddetten kaçınarak sorunların çözümlenmesi, dünyadaki yeniliklerin izlenmesi, öğrencilerin yeteneklerine göre yönlendirilmesi, en iyi öğretim üyesinin kadroya katılmasının sağlanması vb ilkelere açıklık getiriliyor.

*****
İMAMOĞLU DÜŞMANLIĞI VE MÜLTECİ İSTİSMARI
Kurtarıcı ve kurucu iradenin lideri Mustafa Kemal Atatürk; siyasetin mabede, okula ve kışlaya sokulmaması için daha Osmanlı döneminde, İttihat ve Terakki içinde mücadele etmeye başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti döneminde de gerçekleştirmiştir.

Ne yazık ki Demokrat Parti iktidarları, bu ilkeyi çiğneyerek orduyu kışladan çıkarttı. Siyaseti mabede sokarak din istismarıyla oy devşirmeyi başlattı!

AKP yönetimi; DP ile başlayan ve birçok darbelere yol açan anlayışı ihya ediyor. Demokratik ilkelerden nefreti yaygınlaştırıyor. “Dindar-kindar nesil” söylemleriyle “sandık” sonuçları değersizleştirildi. Bunun sonuncu ve en önemli örneği; referandum sırasında oylamanın bitimine 2-3 saat kala mühürsüz oyları geçerli ilan etmesi ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde aynı zarf içindeki 4 oydan birinin iptal ettirmesidir.

Demokratik anlayış ve uygulamaya en az darbe kadar zararlı olan 4 oydan birinin iptaline rağmen; iktidar partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kaybetti. O günden itibaren; İBB Başkanlığı yetkilerini ve gelirlerini kısmaya; karar alma ve gelir sağlama yollarını tıkamaya; gayrimenkullerine el koymaya başladı. Böylece hizmette yetersiz göstermeye çalışıyor. Aynı zamanda da İmamoğlu’na oy vermiş olan İstanbul halkını cezalandırıyor!

*****
Soğuk Savaş döneminde dünya, ABD ile SSCB tarafından cepheleştirildi. İki cephe arasında yaratılan gerilim ile devletler, iki cepheden birinin yanında yer almaya mecbur edildi. Benzer gerilim politikasını da AKP, ilk günden beri uygulayarak ve din istismarıyla iktidar olma olanakları sağlıyor. Günümüzde dibe vuran ekonomi ile mutfaklardaki yangını gizlemeye; gerilim ve cepheleştirme ile yetersizliğini mazur göstermeye çalışıyor. Tabanını konsolide ediyor 

Diğer yandan; uğruna her gün şehitlerin geldiği ortamda, komşu topraklarından göçe özendirilen “ihvan” mensuplarına vatandaşlık verilerek yeni oy potansiyeli yaratılıyor.

Böylesi antidemokratik politikaların uygulandığı bu dönemde, muhalefet partileri de büyümeye çalışıyor. Örneğin ana muhalefet partisi önemli hamleler yapıyor. Fakat hem iktidar partisi tarafından, hem partisi içinde sabote edilmeyi –şimdilik- önleyemiyor. Nitekim sağ oyların dönüştürülmesi amacıyla kazanılamayacağı belli 2014 seçimi için Ekmelettin’i aday göstererek bir strateji uygulamaya başlamış. Ancak sonuç bile beklenmeden parti içinde kazan kaldırılmıştı. Buna rağmen bu strateji ile 2015 seçiminde AKP, iktidar olma çoğunluğunu kaybetti. AKP lideri, yeni bir hileyle oyalama yaparak zaman kazandı. Tırmandırılan terör olaylarıyla uzaklaşmış yandaşlarını derledi. 7 Haziran’dan üç ay sonra, Kasım seçiminde sandık hileleriyle çoğunluğu sağladı.

CHP lideri, bir devlet adamı görgü ve sorumluluğuyla demokrasi içinde yeni hamleler sürdürdü. Nitekim MHP bölünerek İyi parti siyaset arenasına hatırı sayılır şekilde katıldı. Adalet yürüyüşü ile sağduyu sahibi AKP’lileri bile harekete geçirdi. Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu İle kurduğu ittifakla Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin CHP oylarının üzerine çıkmasını sağladı. Yarattığı güven sonucu ittifak pekişirken, iktidar partisi de MHP gibi çatladı; Gelecek ve Deva partileri ortaya çıktı. “6’lı masa” büyüklüğüne ulaşan Millet İttifakın; iktidara yürüdüğü inancını yaratmış görünüyor.

Muhalefetin gerçekleştiği bu başarı karşısında iktidar partisi; devletin her türlü olanaklarını kullanarak muhalefetin yerel seçimlerde gösterdiği başarıyı yok etme stratejisi uyguluyor. Demokratik ilke ve geleneklerden başka, insani değerlerin de ötesinde bir baskı, hile ve yalanlar ile kendisinin vazgeçilmez olduğu algısını oluşturmaya çalışıyor. Muhalefet belediye başkanlarına insafsızca kumpaslar kurarak yıpratmaya çalışıyor. En acımasız şekilde yüklendiği belediye de, İBB ve İmamoğlu’dur.

İstanbul ve Ankara Belediye Başkanlarından yeni bir M. İnce yaratmaya çalışan iktidar partisi,  bir taraftan da gönderdiği müfettişlerle Ekrem İmamoğlu’nu kuşatıyor. Buna rağmen İmamoğlu; Ramazan Bayramı’nda yaptığı Karadeniz çıkartmasıyla AKP’yi hüsrana uğrattı. Tam bu aşamada AKP imdadına; yine CHP’li sabırsızlar yetişti: Karadeniz başarısını, belkemiği olmayan bir gazeteci nedeniyle başlattığı gereksiz tartışmalarla gölgeledi. Çünkü CHP’liler, iktidar partisinin yalana dayalı tevziratını satın alıyor! Uzun süredir iktidardan uzak kalmanın tecrübesizliğiyle heyecanlarına yeniliyor 

Yine de Kemal Kılıçdaroğlu önderliğiyle Millet İtifak’ı; 20 yıllık AKP iktidarını ciddi şekilde sarsıyor.

*****
ALİ KOÇ, FETÖCÜ ROK’A DERS VERDİ    
AKP-FETÖ düzmeceleri olan “kumpas” davalarına Fenerbahçe spor Kulübü ile Başkan Aziz Yıldırm da dahil edilmişti. Kumpas organizatörlerinin basındaki maşaları da Mehmet Baransu ile ROK adlı gazetecilerdi.

Fetullah Gülen’in uzun süre en yakın çalışma arkadaşı olan Nurettin Veren, 17 Ağustos 2016 tarihli Akit Gazetesine açıklamalarda bulunmuştu: “12 Eylül sürecinde Fetullah Gülen sürekli yer değiştiriyordu. 1983-1984 döneminin bir sabahın erken saatinde FB stadı önünde toplanmış kalabalığı gördü; kaygılandı. Sonra, kalabalığın maç bileti almak için gelenler olduğunu öğrendi. –Bu insanlar hiçbir iş için bu saatte kalkıp burada toplanmaz. Bu futbol hakkında bilmediğimiz ve eksik olduğumuz bir konu- demesiyle futbolla tanıştık…” demişti. 

Gerçekten de o günden sonra F. Gülen örgütü; TSK, Emniyet, Adliye,  Basın, İş dünyası ve eğitim alanında yaptığı gibi; futbol dünyasında da örgütlenmeye başlamış. Trabzon, Beşiktaş ve Galatasary’dan sonra Fenerbahçe’ye yönelmiş. Başkan Aziz Yıldırım’ın direnmesi üzerine bütün husumetini ona ve kulübüne yöneltmiş.  3 Temmuz 2015 Şike Oğerasyonu ile kumpas kuruldu. 4 Nisan 2015 günü Rize deplasmanından dönerek Trabzon havaalanına gitmekte olan Fenerbahçe futbol takımını taşıyan otobüs;  kurşunlara hedef oldu. TS aracılığıyla FB düşmanlığı pompalandı. FB Başkanı Aziz Yıldırım zindana atıldı. FB şampiyonluğu ile yargılanmaya başlandı. Yıllarca süren yıpratıcı yargılama süreci, nihayet 2021 yılında Aziz Yıldırım ve FB’nin aklanmasıyla son buldu. Bu güne ulaşma mutluluğuna ulaşan Aziz Yıldırım, kısa bir süre sonra, 2022’nin başında hayata veda etti.

TS ise, 2021-2022 dönemi şampiyon oldu. Düzenlediği kutlamalarda yine centilmenlik dışı, FB’ye sataştı. Antrenörü Abdullah Avcı, omzunda tüfekle ve tüfeğin namlusu ucunda kanarya ile karikatürize edildi. Bu tavır, Fenerbahçe camiasını derinden sarstı.

Sportmenliğe uymayan ve tehdit ifade eden böylesi ortamda Fenerbahçe Başkanı Ali Koç; “yandaş” olarak tanımlanan bir televizyonun spor proğramına katıldı. FETÖ örgütünün has gazetecilerinden olan ve kısaca ROK diye adlandırılan kişinin şarlatan tavrıyla karşılaştı. 

İBB Başkanı İmamoğlu’nun başarılı Karadeniz gezisi, bir bayan gazeteci yüzünden gölgelenmişti.  O bayanın eşi olan ROK da, spor proğramını örseledi.  FETÖ’cü olmadığını ve Erdoğan hayranıı olduğunu ispat etmek halet-i ruhu içinde, bağırıp çağırdı. Rahmetli Aziz Yıldırım’ın adını da telaffuz edince; sakin bir insan olan FB Başkanı Ali Koç’un sabrı taştı adeta: “Sen Bank Asya’dan kredi aldın mı? Aziz Yıldırım adını anman için ağzını yıkaman lazım, o kumpasların başından gelenlerden biri de sen değil miydin?…” diyerek hak ettiği cevabı verdi.

*****    

VEDA VE TEŞEKKÜR
Uzun üredir görüşlerimi ifade olanağı bulduğum “Toplumsal” sitesine veda ediyorum. Sağlık nedenleriyle ara vermek zorunluğu duyuyorum. Bu nedenle hem Toplumsal Ailesi ile okuyucularıma şimdilik hoşça kalmalarını diliyorum.

{ "vars": { "account": "G-9KFVFXJPJ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }