İslam ve kadın denildiğinde en önemli tartışma alanlarından biri de tesettür konusudur.
Tesettür, malumunuz, örtünme demektir. Erkek için de kadın için de örtünme söz konusudur. İnsanlar, yaşadıkları iklim koşulları, mensup oldukları kültür ve gelenekleri doğrultusunda bir kısım örtünme yahut giyinme biçimlerine sahiptir. Kur’an’da da giyinme yahut örtünme ile ilgili bazı ayetler var. Sözgelimi bunlardan biri şöyle:
“Ey Âdemoğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek ve süslenmenizi sağlayacak giysiler gönderdik. Sakınma giysisi bunlardan daha hayırlıdır…” (Ara Yer Bölümü 26. Söz / Araf Suresi 26. Ayet)
Görüleceği üzere kadın veya erkek, örtünme herkes için çok köklü bir gelenektir. Ama bu konuda daha ziyade kadınların giyinmesi/örtünmesi ve özellikle de başörtüsü noktasında yoğunlaşan bir tartışma öne çıkıyor.
Öncelikle şunu ifade edelim ki, Kur’an’da “tesettür” sözcüğü yoktur. İslam adına etrafında bu kadar büyük fırtınalar koparılan bir kavramın, yani “tesettür” ifadesinin İslam’ın temel kaynağı olan Kur’an’da bulunmaması önemlidir. Bu da gösteriyor ki, “tesettür” sözcüğü dinsel bir kavram olarak sonradan oluşturulmuştur.
Kadınların başlarını kapatmalarından tutun da, yüzleri de dâhil vücutlarının her yerini kapatmaları gerektiğine kadar bir yığın farklı fetvaların verildiği bir alan olan tesettür, yüzyıllardır büyük bir mesele olarak İslam toplumlarını meşgul etmeyi sürdürmektedir. Bu konuda zaman zaman gülünç fetvalara dahi rastlamak olasıdır. Zira bir kısım ulema kadının, örtülü bile olsa mecbur olmadıkça asla evinden çıkmaması gerektiği, eğer çıkmak zorunda kaldıysa da gözleri hariç her yerini kapatması gerektiği hatta iki gözünü değil yalnızca bir gözünü açıkta bırakabileceği gibi son derece saçma ve akla ziyan fetvalar da vermiştir. Hatta Afganistan gibi bazı İslam memleketlerinde adına burka denilen; gözler de dâhil vücudun tümünü kapatan giysiler de söz konusudur. Burka adlı giysi, kadınların gözlerinin önünü delikli bir perde ile kapatacak şekilde tasarlanmış bir giysidir. Kadının bu şekilde toplum içinde, üretimde, çalışma yaşamında yer alması zaten olanaksızdır. Bu, kadının sosyal yaşamdan bütünüyle dışlanması demektir.
Örtünme denildiğinde egemen dinci çevrelerin öne sürdüğü ilk Kur’an sözü / ayet, Işık Bölümü 31. Söz / Nur Suresi 31. Ayettir. Bu ayetten yola çıkarak tesettürü ve başörtüsünü Allah’ın farzı diye takdim eden egemen dinci çevreler, gerçeği söylemek gerekirse Allah’a iftira atıyorlar. Oysa Kur’an’da der ki; “…Allah’a iftira atandan daha zalim kim vardır?” (Hud Bölümü 18. Söz / Hud Suresi 18. Ayet)
Biz şimdi Işık Bölümü 31. Sözü / Nur Suresi 31. Ayeti kendi çevirimizden aktaralım:
“İnanan kadınlara da söyle… Açıkta olan bölümleri dışında süslerini göstermesinler. Örtüleri ile yakalarının üzerini kapatsınlar… Süslerinden gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar…”
Ayetin tümü biraz daha uzun ama biz ilgili kısımları aldık. Görüleceği üzere burada başörtüsünden bir bahis yoktur. Ayetin özgün metninde geçen “hımar” sözü normalde yalnızca örtü demek iken bunu çarpıtıp başörtüsü biçimine sokuyorlar. Oysa ayette kesinlikle böyle bir ifade bulunmuyor. Zira o dönemde olduğu gibi bugün de hala Arap coğrafyasındaki aşırı sıcaklar nedeniyle sadece kadınlar değil erkekler de başlarına zaten örtü alıyorlar. Bu nedenle başlarınızı örtün yahut saçlarınızı kapatın biçiminde bir ifadeye gerek yok. Baş örtmek de belirttiğimiz gibi dinsel değil tümüyle iklimsel ve kültürel bir uygulamadır. Aslında bu ayette kadınlardan örtmelerinin istendiği yer yakalarıdır. Daha açık ifade etmek gerekirse göğüsleridir. Zira o dönemde kimi kadınlar başlarına örtü alsalar bile göğüsleri açık dolaşıyorlardı. Hatta hac ibadetini bile (İslam’dan önce) kadın ve erkek çıplak şekilde yapıyorlardı. Erkekler gündüz, kadınlar ise gece olmak üzere Kâbe’yi çıplak vaziyette tavaf ederlerdi.
Yürürken süslerini belli edecek şekilde ayaklarını yere sert vurmasınlar ifadesi de aslında örtülmesi gereken yerin neresi olduğunu açıklamaktadır. Zira bir kadın ayağını yere sert vurduğunda göğüsleri belli olacaktır. Ayette, göğüslerinizi kapatın ve onların belli olması için ayaklarınızı yere sert vurmayın, deniliyor.
Örtünme ile ilgili bir de Savaşçı Birlikler Bölümü 59. Söz / Ahzab Suresi 59. Ayet vardır. Ayetin Türkçesi şu biçimdedir:
“Ey Tanrı elçisi, eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınmaları ve incitilmemeleri için çok daha uygun bir yoldur…”
Bu ayet, o dönemde özellikle bazı cariye kadınların veya bir başka görüşe göre bazı fahişe kadınların göğüsleri açık bir biçimde dolaşmaları gerçeğinden hareketle, mümin kadınların kıyafetlerinin daha düzgün olması gerektiğini belirtmektedir. Böylece mümin kadınlar ve peygamberin eşleri cariye sanılıp incitilmeyeceklerdir. Zira o dönemde cariye kadınlara sataşmak ve onları rahatsız etmek türünden hoş olmayan hadiseler vuku buluyordu. Elbette ki bu çeşit hadiselerin faili müşriklerdi. İşte böylesi durumlar yaşanmasın diye bu ayette mümin kadınların daha düzgün giyinmeleri istenmektedir. Yoksa meselenin bugünkü tesettür anlayışıyla bir ilgisi yoktur.
Örtünme ile ilgili şu hususlara da değinmek gerekiyor:
Müslüman kadın mensup olduğu topluma, çağa ve kültüre ve yaptığı işe göre genel toplumsal kurallar çerçevesinde nasıl giyinmesi gerektiğini elbette ki bilir. Bu konuda herhangi bir ilave dayatma, zorlama ve yönlendirmeye asla lüzum yoktur. Aksi halde bu, kadın için de bütün toplum için de onur kırıcı olacaktır.
Ayrıca Kur’an’da örtünme ile ilgili ayetlerin hiçbirinde bir buyruk / emir yoktur. Bir öğüt / tavsiye söz konusudur. Zira emir olsaydı, yapılmadığında öngörülen ceza da belirtilirdi. Oysa örtünme ile ilgili ayetlerin hiçbirinde bu kurala uymayacak olanlara verilecek herhangi bir cezadan bahsedilmesi kesinlikle söz konusu değildir.
Örtünmenin ahlakla ilişkilendirilmesi de kesinlikle yanlıştır. Zira söz konusu olan toplumsal statüdür. Anlaşılacağı üzere o dönemde örtünmek, cariye olmamanın bir göstergesi kabul ediliyordu. Oysa artık cariye ve hür diye bir ayrım yok. Dolayısıyla günümüzde kadınların giysilerinin onların cariye yahut özgür kişiler olduklarıyla doğrudan bir ilgisi bulunmuyor. Mesele gerçekten ahlak ile ilgili bir mesele olsaydı o vakit, Müslüman cariyelerin de örtünmesi gerekirdi. Oysa cariyeler için tesettür uygulamasının tarihsel tecrübe açısından da egemen İslam fıkhı açısından bir yere sahip olmadığını net olarak biliyoruz. Meselenin müşrik – Müslüman mücadelesinde Müslümanlar aleyhine kullanılmaması için ortaya konulmuş ve öğüt sınırları içerisinde kalan bir uygulamadan kaynaklandığı gözden uzak tutulmalıdır. Öte yandan özellikle başörtüsü üzerinden kadınlara yönelik olarak psikolojik baskı ve manevi bir tedhiş eğilimi sergilenmesi ise insanlık dışı bir yaklaşımdır.
Şu hususu özellikle belirtmeliyim ki, İslam dinini kadının saçına indirgeyen ve bu yolla dinci faşizme zemin hazırlayan anlayışlar, dine düşmanlık olarak görülmelidir. Zira bu anlayışlar, son derece dönemsel, sosyolojik ve kültürel bir olayı dinin aslından bir hüküm gibi göstermeye çalışıyor. Oysa bu tümüyle yanlış ve Kur’an’ın ruhuna aykırı bir tutumdur.
İslam, kadının dişil kimliğine darbe indirmeyi amaçlayan bir din değildir. Kadının dişiliği onun doğasıdır. O doğaya aykırı ve zorlama hükümler, İlahî amacı saptırmaktır. Kadın, dişiliğinin gereği olarak güzel görünmeye çalışacak, süslenecek ve beğenilme duygusunu yaşamak isteyecektir. Bu, ona Allah tarafından verilmiş bir haktır. Bu hakkın ezilip yok edilmesi kesinlikle zulümdür.
Kadınların kendilerinin ve mensup oldukları kültürün belirleyeceği ölçüler çerçevesinde dekolte giysiler giymek istemeleri de kadınsal haklarıdır. Bu hak tıpkı örtünmek istemek gibi bir haktır. Nasıl ki örtünmek bir seçim ve hak ise örtünme kuralına uymamak da eşit düzeyde bir haktır. Bunun, Allah adına, Kur’an adına, şeriat adına reddedilmesi ise apaçık şirk ve küfürdür. Zira kadının kadınlığını yok etmeyi amaçlayan bu anlayış, Allah’ın tasarrufunu inkâr ve o tasarrufa rağmen hüküm koymada Allah’a ortaklık iddiasını içermektedir.
Bu nedenle özellikle İran’da başlayan zorunlu başörtüsü zulmüne karşı başkaldırı hareketi son derece İslamî ve insani bir harekettir. Bu hareket, kendilerini Allah yerine koyan şeriat mollalarına karşı Allah’ın egemenliğini savunmaktır. Başörtüsü takmadı yahut saçları göründü diye kadınlara zulmetmek Allah’a isyandır. Bundan ötürü, asilere karşı müminlerin yanında olmak İslamî ve insanî görevimizdir.
Bu vesileyle başörtüsünü düzgün takmadı suçlamasıyla İran’da ahlak polisi tarafından dövülerek katledilen Mahsa Amini’yi saygıyla anıyor ve tesettür üzerinden sergilenen zulme karşı mücadele eden bütün Müslüman kadınları selamlıyorum.