Çünkü bu ülkede “adalet” kelimesi ancak iki durumda ağıza alınır: Ya birilerine aba altından sopa gösterilirken ya da “biz karışmıyoruz ama...” denilirken.
Bahçeli ne diyor? “Tanık ifadeleri, sahici deliller dava dosyasına eksiksiz girsin, şayet zanlı suçsuzsa beraatı, değilse cezalandırılması sağlansın.”
Ne güzel laf! Keşke bu söz, ülkedeki binlerce siyasi dosya için de geçerli olsaydı. Keşke dosyaların kapağını bile açmadan aylarca tutuklu kalanlar için de böyle adalet çağrıları yapsaydınız. Keşke FETÖ davalarının içine sıkıştırılan gariban askerlerin, öğretmenlerin dosyaları için de “ivedilik” isteseydiniz.
Ama yok. Bu sefer mesele başka.
Ankara’da konuşulanlar açık: Bahçeli, İmamoğlu’na değil, Saray’a sesleniyor. “Bu iş fazla uzamasın, daha fazla gerilime yol açmayın, sokaklar kaynıyor” diyor. Ekonomi dibe vurmuş, insanlar geçinemiyor, sinirler gergin. Olası bir kayyum hamlesi ya da siyasi operasyon, sadece CHP’yi değil, sistemi de çatlatır. Bahçeli bunun farkında. Ve bu farkındalıkla “Hukukun çalışmasını istiyorum” kisvesi altında aslında ittifaka ayar çekiyor.
Peki İmamoğlu ne yaptı? Topu aldı, pasını verdi: “Bahçeli’nin tespitlerini önemli buluyorum.”
Siyaset bu. Denge oyunu. Ama bana sorarsanız, bu oyunda “adalet” hâlâ figüran.
Kıymetli okurlarım birçok kez tanık olmuşsunuzdur.
Türkiye’de yargı hızlanmaya başladıysa ya bir siyasi hesap görülüyordur…
Ya da birileri frene basmaya hazırlanıyordur.
Bahçeli’nin sesi yükseliyorsa, bilin ki perde arkasında yeni bir sahne yazılıyordur.
Ve bu sahnede İmamoğlu’nun kaderi yalnızca hukukun değil, siyasetin terazisinde tartılıyordur.
Sakın ola ki “adalet yerini bulacak” sözleriyle içiniz rahatlamasın. Çünkü bu ülkede adalet, genelde önce yerinden oynar sonra da kimin işine yarayacaksa, oraya doğru yürütülür.
Kalemim şunu yazmazsa içim rahat etmez:
Bahçeli adaleti değil, oy dengelerini düşünüyor.
İmamoğlu ise şimdilik top çeviriyor.
Ama unutmayın... Bu maçta asıl hakem halk olacak. Ve o düdüğü çaldığında kimse itiraz edemeyecek.