Suriye ve benzeri coğrafyalara demokrasi getirmekte Amerika ve emperyal devletler pek istekliler. Verimli topraklar, stratejik konumlar iştahlarını kabartıyor. Oysa çıkarlarına bir halel getirmeyen diğer diktatörlerin olduğu yerlere hiç demokrasi götürme sözü edilmiyor. Yani her yere değil seçilmiş yerlere demokrasi götürülüyor.
Bunun için ciddi derecede hesap kitap yapılıyor; düşlerini hayata geçirmek için masraflar yapılıyor, emek harcanıyor. Bu amaçla örgütler kuruluyor, diktatörler yetiştiriliyor veya yetişmişler kullanılıyor. Sonra miadları dolunca “bizim çocuklar” dedikleri ya yok ediliyor ya posası çıkınca terk ediliyor ya da pek sevimli ve sorun yaratmadılarsa güvenli tenhalarda izole bir emekliliğe sevk ediliyorlar. Emperyaller kendi yarattıkları canavarları sözde yok ederek dünya halklarına bir kahramanlık hikayesi sunuyorlar. Sözde medeni ülkeler demokrasi getiriyorlar alkışlarla. Tablonun arka yüzünde manzara farklı tabii. Tarihin bir zamanında İsviçre’de Cenevre Gölü’nün doğu kıyısında bulunan Chillon Şatosu'nun alt katındaki hapishanede idama mahkûm olanlar, göl manzarasına doğru idam edilmişler. Şatonun üstünde ise zevkü sefa devam ediyor, o esnada tabii ki. Güzel son! Sömürülen halklarda Godot’yu bekler gibi güzel günler umuduyla demokrasiye bakarken idam ediliyorlar. Emperyal devletler, yeraltı-yerüstü zenginlikleri sömürülen, eğitilmiş insan kaynakları yok edilen, kendi kendine yetmeyen bir ülke ve harap olmuş yıkıntılar bırakıyorlar ardı sıra.
Sinsi oyunlar, nifaklar ve hap aynı hikâyelerin yarısı bayat. Ama yine de aynı hikayelerde başarılı oluyorlar maalesef.
Suçun hepsini emperyal devletlere atmakta uygun değil. Emperyal devletler olmadan da gelişmemiş ülkelerde gücü elinde tutanlar kendi halklarının gelişmesine engel olacaktır, kendi hanedanlıkları için. Çok nadirdir halklarını kendi saltanatlarının sömürüsünden kurtaran iktidarlar. Ama artık tek dişi kalmış büyük canavar emperyalizm var. Dünya halklarını sömürebiliyorlar, yöntemini çözmüşler ve bu kolay oluyor; çünkü bu coğrafyalarda zemin onlara hep uygun olmuştur ve emperyallere hizmet edecek hain, ajan bolca çıkmıştır. Gelişmemiş topluluklardaki vatandaşların çoğunluğunun bilinçaltındaki ortak düşünce, bireysel kurtuluş için her yolun mübah olduğu yönündeki şark kurnazlığıdır. Her şeyi yapabilirler bu uğurda. Toplumsal gelişme bilinci ve o gelişecek toplumda kendilerinin kazanacağı imkanlar, huzur ve güven tahayyülü ve bilinci oluşmamıştır.
“Gelişmiş kapitalist ülkelerde proleter devrimin gerçekleşmesi imkânsızdır, çünkü bu ülkeler kendi bünyesindeki işçilere nispeten yüksek yaşam standardı ve çeşitli imkânlar sağlamakta ve işçilerin devrimci bir bilince ulaşmasını engellemektedir.” (Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması /Lenin)
Lenin’in kitabındaki bu cümle bizim konumuza iyi bir referans olur. Paraşütle demokrasi getirilen coğrafyalarda karnı doyanlar, konfor ve çıkar sahibi olanlar olacaktır. Karnı doyan ve çıkar sahibi olan yüksek yaşam standartlı emperyallerin işçileri, hiçbir zaman devrimci bir bilince sahip olamayacak ve yaşadıkları toplumlarına ihanet içinde olacaklardır; kendi yaşam standartlarından dolayı gözleri ve vicdanları kör olacaktır. Patron büyük pastayı götürürken imtiyazlı işçilerine bir parça ekmek kadayıfı ikram edecektir. Ekmeği bulamayan coğrafyalarda bir parça ekmek kadayıfı büyük nimettir, kremalı pasta ise rüyalarda ancak.
Dolayısıyla bu coğrafyada yaşayan halklar eğer huzurlu, refah içinde bir ülke istiyorlarsa hangi dinden, inançtan, mezhep veya ideolojiden olursa olsun sevgiyle, kardeşlikle ve barışla, birbirine saygı duyarak bunun olacağını iyi anlamalıdırlar. Özellikle bizim ülkemiz özüne döndüğünde irfanı, kemaleti, hümanizmi ve paylaşımı görecektir. Bu kumaş demokrasiye yedirilirse dünya demokrasisinden daha ileri bir aşamaya gelmiş ve örnek olmuş olur. Halkların bu anlamda bilinçlendirilmesi lazımdır. Bu anlamda entelijansiyaya ihtiyaç vardır.
Not: Emevi Camii'nde namaz kılanlar sonra da Mescid-i Aksada namaz kılmalıdırlar. Yoksa amaç başka mıdır sizce?