Aydınlık gazetesinin haberine göre, AfD’nin sıklıkla "aşırı milliyetçi" ve "yabancı düşmanı" olarak tanımlanmasına karşı çıkan Chrupalla, partilerinin öncelikli olarak Almanya’nın egemenliğini savunduğunu ve tüm dünya ile barışçıl ticaret ilişkileri hedeflediklerini vurguladı. Diplomatik yaptırımlara ve ticaret savaşlarına karşı olduklarını ifade eden lider, yasa dışı göçün durdurulmasını ve sınırların güvence altına alınmasını partinin temel politikaları arasında sıraladı.
Göç Sorununa Çözüm: Esad ve Taliban ile Diyalog
Chrupalla, göçmen krizinin çözümü için Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve Taliban ile diyalog kurulması gerektiğini belirterek, bu adımların göçün kökenine inmek için önemli olduğunu savundu. Almanya’nın iç güvenliğinin ve sosyal sistemlerinin yasa dışı göç nedeniyle zarar gördüğünü ifade eden lider, bu konuda ABD’nin etkisiyle uygulanan politikaların Avrupa’ya ciddi zararlar verdiğini söyledi.
“Türkler Almanya’nın Önemli Bir Parçası”
Almanya’daki Türk kökenli vatandaşların ülkenin ayrılmaz bir parçası olduğunu söyleyen Chrupalla, bu insanların Almanya’ya refah kattığını ve siyasi duyarlılık gösterdiklerini ifade etti. AfD’nin kapılarının Türk kökenli Almanlara açık olduğunu vurgulayan lider, “Köklerinden kopmadan Alman vatanseveri olmak mümkün. AfD, Türk kökenli vatandaşların da çıkarlarını savunuyor” dedi.
Sanayisizleşme Türkleri de Etkiliyor
Chrupalla, Almanya’nın ekonomik sıkıntılarına da dikkat çekerek sanayisizleşmenin sadece Almanları değil, Türk kökenli vatandaşları da derinden etkilediğini ifade etti. “Volkswagen fabrikalarının kapanmasıyla işsiz kalacakların arasında Türkler de olacak” diyen lider, ülkenin enerji politikalarının sanayiyi baltaladığını ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğini dile getirdi.
Yeşil Enerji ve ABD’nin Avrupa Politikası
Almanya’daki ekonomik krizin bir diğer sebebi olarak "yeşil enerji" politikalarını gösteren Chrupalla, Kuzey Akımı Projesi’nin yeniden devreye alınması gerektiğini söyledi. Biden yönetiminin Avrupa’ya dayattığı bu politikaların Almanya’nın sanayisini yok ettiğini savunan lider, çözümün enerji kaynaklarını çeşitlendirmekten geçtiğini belirtti.
Almanya’nın Geleceği ve AfD’nin Vizyonu
AfD lideri Chrupalla, “Artık sağ-sol ayrımı yerine milli-gayrimilli ayrımı var. Söz konusu Almanya’nın geleceği olduğunda milli unsurların bir araya gelmesi zorunlu” diyerek partisinin vizyonunu özetledi. Bu açıklamalar, AfD’nin sadece Almanya için değil, dünya dengelerinde de etkili olabilecek politikalar geliştirdiğini ortaya koyuyor.
AfD’nin vizyonu ve Türk kökenli vatandaşlara yönelik mesajları, Almanya’daki siyasi denklemi ve Türk-Alman ilişkilerini yeniden şekillendirebilir.
Aydınlık gazetesinde yer alan haberin tamamı;
Almanya’nın yükselen partisi AfD Eş Genel Başkanı Aydınlık’a konuştu: Türklerin de çıkarını savunuyoruz
Almanya’nın yükselen partisi AfD’nin lideri Chrupalla, Suriye ve Afganistan ile diplomatik ilişki kurmayı planladıklarını, bunun göçün önlenmesi konusunda olumlu sonuçlar doğuracağını söyledi
DOÇ. DR. MEHMET PERİNÇEK
ABD’de Donald Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte gözler Avrupa’ya çevrildi. ABD’deki bu değişimin sinyalleri ne de olsa ilk Avrupa’dan gelmişti. Küreselcilerin iktidarda oldukları Avrupalı hükûmetler, Biden’ın planlarının peşinden sürüklenince kendilerini ciddi krizlerin içinde bulmuşlar, buna karşı duran özellikle milliyetçi güçler ise hem kendi ülkelerinin seçimlerinde hem de Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ciddi başarılar elde etmişlerdi. Bu süreç, ABD’ye yansıdığı gibi ABD seçimleri de Avrupa’daki gelişmeleri etkileyecek.
Hatta etkilemeye başladı bile. İlk yansıması Almanya’da oldu. Scholz Hükûmeti’nin sonu geldi. Avrupa’nın motoru, Türkiye’nin de sıkı bağları olduğu bu ülke, “Almanya için Almanya” fikrini savunan egemenlik yanlıları ile “ABD için Almanya”cılar arasındaki mücadelede yeni bir aşamaya sahne olacak.
Bu mücadele, sadece Almanya’yı ilgilendirmiyor. Sadece orada yaşayan Türklerden dolayı da ülkemiz için önemli değil. Oldukça eskilere dayanan Türk-Alman ilişkileri ve dünya dengeleri bakımından da önemli sonuçlar doğurabilecek nitelikte.
Bu gelişmeleri, daha iyi anlamak ve Türkiye’yi ve Almanya’daki soydaşlarımızla vatandaşlarımızı birinci ağızdan bilgilendirmek için bu mücadelenin en önemli kutuplarından biri olan Alternative für Deutschland (AfD / Almanya için Alternatif) partisinin Eş Genel Başkanı Tino Chrupalla’ya sorularımızı yönelttik.
BOYACI USTALIĞINDAN BUNDESTAG’A
Tino Chrupalla, 2019 yılından bu yana Almanya için Alternatif (AfD) partisinin genel başkanlığını ve 2021 yılından bu yana da AfD'nin Federal Parlamento'daki parlamento grubunun liderliğini Alice Weidel ile birlikte yürütüyor.
2020 yılına kadar da kendi şirketinde boyacı ustası olarak çalışan 1975 doğumlu Chrupalla, ağdalı siyasi nutuklardan uzak bir isim olarak biliniyor. Söylemek istediklerini doğrudan, yalın bir şekilde ifade ediyor. Dolambaçlı, nereye çıktığı anlaşılmayan, içi boş diplomatik cümleler yok. Tam da aradığımız gibi!
Biz de bundan cesaret alarak sorularımızı ona göre hazırladık.
BEŞAR ESAD VE TALİBAN MESAJI
Öncelikli konumuz malum “aşırı milliyetçilik” ve “yabancı düşmanlığı” konusu...
Mehmet Perinçek: Batı basınını okuduğumuzda AfD için en çok karşımıza çıkan yakıştırma “aşırı milliyetçi” ve “yabancı düşmanı”. AfD, gerçekten yabancı düşmanı mı? AfD kendisini nasıl tanımlıyor?
Tino Chrupalla: Almanya için Alternatif (AfD) partisi, egemenliğin partisidir. Almanya'nın, bütün ülkelerle mümkün olduğunca iyi ilişkiler sürdürmesini savunuyoruz. Diğer ülkelere, hangi kurallara göre yaşamaları gerektiğini dikte etmek istemiyoruz. Çıkar odaklı bir politikayı savunuyoruz ve tüm dünyayla serbest ve barışçıl ticaret yapmak istiyoruz. Yaptırımlar yok, ticaret savaşları yok.
İç politikada da vatandaşların çıkarlarını savunuyoruz. Partim, Almanya'nın ekonomik gücünü artırmak ve sanayisizleştirilmesini durdurmak istiyor. Sınırları korumak ve yasa dışı göçü durdurmak da vatandaşlarımızın çıkarına hizmet eder. Son yıllarda Suriye, Afganistan ve Afrika ülkelerinden kontrolsüz bir göç yaşadık. Bu göç, iç güvenliği kötüleştiriyor ve sosyal güvenlik sistemlerini zorluyor. Her geçen gün daha fazla vatandaş, bu göçün durdurulmasını talep ediyor. Bunu başarmak için Suriye ve Afganistan ile diplomatik ilişki kurmayı planlıyoruz. Amacımız, herkesin fayda sağlayacağı sınırlı bir göç.
‘EYVAH, MİLLİYETÇİLER GELİYOR’
Chrupalla, dış politikada Almanya’nın egemenliğinde ısrarcı olurken, başka ülkelerin egemenliği konusunda da hassas bir tavır ortaya koyuyor.
Yaptırımlara ve ticaret savaşlarına itirazı da, omuzları üzerinde kendi başını taşıyan her Alman için makul olsa gerek. ABD’nin dayattığı Ukrayna yaptırımları, üstüne üstlük Rusya’yı değil, Avrupa’nın kendisini vurduğu koşullarda. Avrupa, bugün kendi koyduğu serbest ticaret ilkelerinin dahi gerisine düşmüş durumda. Bu, esasen ABD’nin planın da bir parçası. Biden’ın Washington’u, ayrı bir kutup olarak kendine rakip bir Avrupa istemiyor.
AfD lideri, göçmen sorununa çözüm için de Esad ve Taliban’la diplomatik ilişki kurulması gerekliliğine işaret ediyor. Biz de Türkiye’de boşuna “Esad’la anlaş, göçmen sorununu çöz.” demiyoruz. Avrupa, bu konuda da ABD’nin Orta Doğu politikalarının peşinden sürüklenerek göçmen sorununun yaratılmasında ciddi rol oynadı. Çözümü ise Türkiye’ye baskı yapmakta buluyor. Oysa çözüm, meselenin köküne inmekten geçiyor.
Sadece AfD özelinde değil, dünyada ABD karşısında kendi ülkesinin egemenliğinde her kim ısrar ediyorsa hemen “aşırı milliyetçi” damgasını yiyiveriyor. Soğuk Savaş dönemindeki “komünist” korkutmasının yerini artık “kaçın, milliyetçiler geliyor” propagandası almış durumda.
Ancak pandemi sonrası dünyada milli devletlerin yükselişe geçtiğini artık kabul etmeyen yok. Çok kutuplu dünyanın pekişmesi de her gün bu gerçeği daha da gözler önünde seriyor.
‘HEM KÖKLERİNİ KORUMAK HEM ALMAN VATANSEVERİ OLMAK MÜMKÜN’
Devamında elbette Tino Chrupalla’ya Almanya’daki soydaşlarımızı sormadan edemiyoruz…
Mehmet Perinçek: Almanya’da çok sayıda Türk kökenli Alman vatandaşları yaşıyor. AfD, Almanya’daki Türklerin de partisi mi? AfD onlara ne vadediyor?
Tino Chrupalla: Türk kökenli Almanlar, ülkemizin önemli bir parçasıdır. Bu insanlar, bizim topraklarımızda kök saldılar. Refahımıza katkıda bulunuyorlar ve siyasi konularda duyarlılar.
Her fırsatta şunu dile getirdim: Almanya ve Almanya için Alternatif (AfD) partisinin kapıları bu vatandaşlara her zaman açıktır. Biz, onların çıkarlarını savunuyoruz, çünkü onlar da iyi ülke ve ekonomi koşullarından, güvenli sınırlardan ve barışçıl dış ticaretten fayda sağlamaktadır.
Bence insan, aynı anda hem Alman vatanseveri olup hem de kökenlerinden gelen mirası onurlandırabilir. Göçmen olarak ülkemize gelmiş olan atalarının mirasını yaşatmak da bunun bir parçasıdır. Ben, ikisi arasında bir çelişki görmüyorum.
Burada bizim partimizin açıklamaları, diğer partilerin seçmen kazanma stratejilerinden farklılık gösteriyor. Diğer partiler sıklıkla yüzeysel bir zümre politikası güdüyor. Azınlıkları, onların arasında adaylar göstererek kandırmaya çalışır ve bu azınlıklara sempati duyduklarını iddia ederler. Ama sonrasında uyguladıkları politika, bu grupların çıkarlarına da aykırıdır. Biz, Türk kökenli göçmen geçmişine sahip vatandaşlarımıza barış ve refah içinde güzel bir yaşam vaat ediyoruz. Kendisini özgürce yöneten bir Almanya, hepimizin faydasına olacak.
VOLKSWAGEN KAPANDI MI KAÇ TÜRK İŞSİZ KALACAK?
Chrupalla’nın vurgusu gerçekten önemli. Geldiği toprakların kültürünü, dilini, gelenek ve göreneklerini korumak vatandaşı olduğu ülkeyle bütünleşmesinin önünde engel değil. Tam tersine bu iki süreç, birlikte derinleştikçe bir havuzda daha rahat ve daha sağlıklı buluşabiliyor.
Ayrıca ülkedeki Türklerin birçok sorunu Almanlarla ortak. Almanya’nın sanayisizleşmesinin bir Türk’ü etkilemediğini söylemek mümkün mü? Hatta göçmenleri daha da fazla ilgilendiriyor bu sorun. Volkswagen fabrikalarının kapanmasıyla acaba kaç Türk ya da Sırp ya da Arap işsiz kalacak?
ALMANYA’DA ‘KIZIL ELMA’ İTTİFAKI MÜMKÜN MÜ?
Şimdi benim için daha da ilginç bir konuya geçiyoruz. Almanya’da yoksa bir “Kızıl Elma” ittifakı mı doğuyor?
Mehmet Perinçek: Son seçimlerde oylarını yükselten AfD ile birlikte BSW oldu. İki partinin ortak noktaları olduğu, çokça konuşuldu. Koalisyon ihtimallerinden dahi söz edildi. BSW ile ortaklaştığınız ve ayrıldığınız noktalar nelerdir ve herhangi bir biçimde farklı alanlarda işbirliği ihtimali söz konusu olur mu? Türkiye’de sansasyon yaratan, 2003 yılında Türkiye’deki sosyalistlerin (İşçi Partisi) ve milliyetçilerin (Ülkü Ocakları) ABD’ye karşı eyleminin örgütleyicilerinden biri olarak soruyorum.
Tino Chrupalla: Sağ ve sol arasındaki ayrım, zamanımızın sorunlarına uygun değildir. Hatta bu ayrım bazen birlikte sorun çözmeyi engelleyebilir. Ben şahsen, bir yanda sorunları çözmek isteyen insanlar, diğer yanda ise onları büyütmek isteyen insanlar görüyorum.
Ukrayna ve Orta Doğu'daki savaşlar büyük acılara yol açmakta ve güvenliğimizi tehdit etmektedir. Bir barış partisi olarak, bu konuda Sahra Wagenknecht İttifakı’yla ortak noktalara sahibiz.
Ayrıca göç konusu gibi başka meselelerde de BSW bizim bazı tutumlarımızı benimsedi. Sonuçta kendilerini, AfD’ye kıyasla daha kabul edilebilir bir koalisyon ortağı olarak takdim ettiler. Hesap şuydu: Ulusal çıkarları savunan bir sol parti, Almanya'da “sağcı” bir partiye göre daha az baskıya uğruyor.
Tabii ki farklılıklar da var: BSW daha çok gelirlerin yeniden dağılımı siyasetlerini savunuyor. Biz ise bürokrasi ve yüklerin azaltılmasını savunuyoruz.
Buna rağmen birlikte toplumsal bir uzlaşıya varabileceğimizi düşünüyorum. BSW, diğer partiler gibi duvarlar örmemelidir. Alman çıkarları her şeyin önündedir.
MİLLİ-GAYRİMİLLİ AYRIMI HER YERDE
AfD liderinin yine evirip çevirmeden dosdoğru verdiği bu cevabı, beni şaşırtmadı. Aynı sözleri benzer şekilde biz de dile getiriyorduk. Hala da Türkiye’de bu konuda ısrar ediyoruz: “Artık sağ-sol ayrımı kalmadı. Artık cepheleşme, milli-gayrimilli unsurlar arasında. Söz konusu Türkiye olduğunda milli unsurların birleşmesi zorunlu.”
Konuya Wagenknecht’in tarafından bakacak olursak BSW’nin AfD’ye yönelik tutumu incelikler gösteriyor.
Wagenknecht, diğer partilerin AfD’ye bir “histeri”yle yaklaştığını, BSW’nin ise nesnel bir yaklaşımı olduğunu söylüyor. Wagenknecht “AfD gökyüzünün mavi olduğunu söylüyorsa, BSW yeşil olduğunu iddia etmeyecektir.” sözüyle makul taleplerde AfD ile ortaklaşabileceklerini ortaya koyuyor.
Diğer yandan Wagenknecht, BSW’nin bu “nesnel” yaklaşımından AfD ile bir koalisyon arayışı içinde olduğu çıkarımının yapılmaması gerektiğini ve bu partiyle koalisyonun kurmanın mümkün olmadığını da belirtiyor.
‘İKLİM GÜNDEMİ SANAYİMİZİ YOK ETMEMELİ’
Geliyoruz en önemli noktalardan birine. Önceden Almanya denince belki de ilk akla gelen devasa ekonomisiydi. Saat gibi tıkır tıkır işleyen… Şimdi ise Batı basınını bile açıp okuduğunuzda farklı bir tabloyla karşılaşıyorsunuz…
Mehmet Perinçek: Almanya’nın ekonomisinin oldukça kötü durumda olduğunu pek koç ekonomist, siyasetçi ve kurum yazıyor. Öyle ki bazıları Almanya için “Avrupa’nın hasta adamı” ifadesini kullanıyor. Ifo Enstitüsü’nün Eylül ayında yayınladığı raporun başlığı “Almanya krize saplanmış durumda” idi. Bu tespitlere katılıyor musunuz? Katılıyorsanız sebepleri ve çözüm yolları nedir?
Tino Chrupalla: Almanya kötü bir durumda. Bu yıl 20 binin üzerinde şirket iflas edecek. Enerji ihtiyacı yoğun olan sanayi yurtdışına taşınıyor. Volkswagen fabrikalarını kapatmayı ve binlerce işçiyi işten çıkarmayı planlıyor. Bunun ne anlama geldiğini net bir şekilde anlamamız gerekiyor: Yoksullaşma, sefalet, altyapının çöküşü, işsizlik.
Almanya'nın eskisi gibi iyi işlemediğini günlük hayatımızda hissediyoruz. Şantiyeler açılıyor, ama inşaat hiç tamamlanmıyor. Neredeyse hiçbir tren zamanında gelmiyor. Günlük hayatta dayanışma kayboluyor. Ekonomik liderler ve büyük sendikalar, uzun zamandır bu sanayisizleşmeye karşı uyarıyorlar.
Ve bunun önemli bir nedeni, enerji dönüşümü politikasıdır. Federal Ekonomi Bakanı Robert Habeck, daha 2016 yılında, Yeşiller’in iktidara gelince Rusya’dan gaz ithalatını durduracağını ilan etmiş, gerekçe olarak da “Çünkü biz bir enerji dönüşüm ülkesiyiz” demişti.
Kuzey Akımı, sanayimiz için can damarımızdı. Ukrayna savaşı, Yeşiller için sadece bu boru hattını durdurmak için bahane oldu. Volkswagen de tek taraflı olarak elektrikli araçlara odaklanarak büyük bir hata yaptı. Oysa elektrikli araç talebi duraklama noktasına geldi. Alman otomotiv endüstrisi yerlerde sürünüyor.
Çözüm basit, ancak mevcut hükümet politikasına aykırı. Geniş bir enerji kaynağı yelpazesine ihtiyacımız var. Yenilenebilir enerji bunun bir unsuru, ancak aynı zamanda nükleer enerji, kömür ve Rusya'dan gaz da kullanmalıyız. Bunun için Kuzey Akımı’nı onarmalı, devreye almalı ve güvenliğini sağlamalıyız.
İklim gündemi ve hedefleri, sanayimizi yok etmemelidir. Araçlarda farklı teknolojilere açık ve gerçekçi egzoz emisyon sınırlarına sahip olmalıyız. Politikamızla, işçiler arasında şimdiden en güçlü partiyiz. Ancak memurlar ve ofis çalışanları da, sanayinin güç ve refahımızım temeli olduğunu anlamalıdır.
‘ALMANYA’DA TREN GEÇ KALIR MI HİÇ!’
Chrupalla’nın da anlattığı Alman ekonomisinin içine düştüğü bu zor duruma insanın inanması kolay değil. Ama süreci yakından takip edince şaşırmıyoruz. Fakat şu trenlerin geç kalması yok mu! Bunu Almanya’dan bir arkadaşım daha söylemişti. “Almanya’da tren hiç gecikir mi, o kadar da değil!” diye tepki vermiştim. Herr Chrupalla da tasdik etti. Öyleymiş. O halde Almanya gerçekten ciddi bir krizde!
Diğer taraftan AfD Eş Genel Başkanı Tino Chrupalla’nın dikkat çektiği “Yeşil Enerji” gündemi, aslında Bidengillerin Avrupa’ya attığı başka bir kazık. Şimdi Trump, bu gündemi temelli ortadan kaldırmayı planlıyor. Avrupa, yine ABD’nin başına açtığı bu işle baş başa kalıyor.
Aslında mesele dönüp dolaşıp ABD’nin güçlü bir Avrupa istememesine gelip dayanıyor.