Türkiye deyince aklıma artık Ali Baba’nın Çiftliği geliyor.
Ve o çiftlik hayalimde, hiçbir ilkenin bulunmadığı, işlerin Allah’a kaldığı yer gibi canlanıyor,
Düşünebiliyor musunuz son rezaleti?
İçişleri Bakanı muhteşem Süleyman çıkıyor, “İki saat sonra sokağa çıkma yasağı ilan ettim!” diye buyuruyor.
Böyle bir şey beklemeyen bizim keyfçi millet hurra sokaklara… Birbirlerini çiğneyerek yiyecek almaya çalışıyorlar.
Doktorlar saçlarını başlarını yoluyor:
-Bu iş olmadı! Bunca emek boşa gitti. İnsanlar hastalığı birbirlerine bulaştırdılar. İleride çok sıkıntı çekeceğiz…
Dünyada hiçbir ülkede böylme bir acemilik olamaz. Madem sokağa çıkma yasağı getireceksin; bunu iki gün önceden açıklasana. Böylece telaş doğmasın, kargaşa olmasın.
Dedim ye burası Ali Baba’nın çiftliği…
Aklına göre yönetirsin… Aklın yetersiz mi çıktı? O zaman dümen kırar başka biçimde bir şey yaparsın… Nasıl olsa burası Ali Baba’nın Çiftliği… Nasıl olsa millet derin bir gaflet içinde… İktidar ne dese onda keramet buluyor toplum…
Ali Baba’nın bir çiftliği var
Çiftliğinde koyunları var
Mee mee mee diye bağırır
Çiftliğinde Ali Baba’nın…
Şaka bir yana… Böyle bir olay biraz ciddi bir ülkede meydana gelseydi o içişleri bakanı da onu bakan atayan da istifa etmek zorunda kalırlardı.
Bizde ise ödül bekliyorlar…
DİNCİ FAŞİZM NEDİR
İslam dinini getiren Hz Muhammet ne demiş?
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”
Sözün özü şu: Müslümanlığın temel şartı; yoksula, ihtiyaç sahibine yardım etmektir.
Peki bugün mezhepçi din kitaplarında böyle bir İslam şartı var mı?
Yok…
Çünkü, sonraki dönemde Müslümanlık zenginler, feodal beyler, zalim yöneticiler tarafından “namaz-oruç-hac” ibadeti durumuna sokulup bu toplumsal özü yok edilmiş. Buna “saltanat İslamı” diyoruz.
Emevi padişahı zalim Muaviye tarafından iktidarın koruma kalkanı haline getirilen bir din anlayışıdır bu.
Günümüzde siyasal İslam dediğimiz akım da işte bu saltanat İslamı’nın devamıdır.
Bunlar, insanları sürüleştirerek gütmeyi, dine hizmet gibi gösterirler. O yüzden akla, bilime, deneye düşmandırlar. Toplumu dua ile gütmekte çok da başarılıdırlar.
Müslümanların Peygamberi, “Malınızın ihtiyaçtan fazlasını yoksula, yetime, esirlere verin!” demişken, bugünkü mezhepçi Müslümanlar mal biriktirmeyi neredeyse imanın temel şartı yapmışlardır.
Öbür Müslümanlar acından ölse, bir ekmek vermek bile istemezler.
Son örneğini gördük.
“Çocuklarım aç!” diyen bir yoksul kadına, “Geber!” diye cevap veriyor adam.
Kendisi İstanbul’da Aile Bakanlığı’nın il müdür yardımcısı koltuğunda oturuyor.
Tam da “dindar ve kindar nesil” örneği…
İşte dinci faşizm dediğimiz olgu budur…
Hem dindar gözükür hem de kendi işine gelmeyen herkesin gebermesini ister.
Peki bu zihniyet Türkiye’ye nasıl egemen oldu?
İşte böyle adamları devletin yönetim kadrolarına getiren AKP sayesinde…
Ne demiş atalarımız:
“Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur!”
Yine ne demiş atalarımız:
“Keser döner sap döner; gün gelir hesap döner.”
CHP DÖNEMİNDE OLSA KIYAMET KOPARDI
İlklerin partisi olmakla övünen AKP, bir ilke daha imza attı.
Bunların devr-i iktidarlarında Cuma namazı yasaklandı.
Bu yasaklama, bildiğim kadarıyla tarihimizde de bir ilk…
Cuma namazını yasaklamakla tarihe geçen AKP iktidarı yanlış mı yaptı?
Hayır, doğrusu bu idi… Mecbur kaldı, yaptı…
Ama yüce Tanrı bu işi AKP eliyle yaptırarak onlara bir işaret de vermiş oldu.
Peki böyle bir iş CHP iktidarda iken yapılmış olsaydı?
Yer yerinden oynardı.
Cuma günleri selatin camiilerde toplanan türbanlı bacılarımız CHP yazılı flamaları ateşe verirdi. Yerli IŞİD’lilerimiz sağ işaret parmakları havada sloganlar atarak yürürlerdi. Her yerde CHP’nin “İslam düşmanı parti!” olduğu söylenir; bunun dedikodusu yapılırdı. Tarikatçılar beddua seansları başlatırlardı.
Dedim ya; Allah büyüktür.
Cuma namazını AKP’ye yasaklatarak onlara, “Artık beni kullanmaktan vazgeçin!” işaretini verdi.
Elbette ki anlamak isteyene…