​​​​​​Dr. Ferit Belder, İsrail'de yargı reformu yasasının ilk adımının geçmesi üzerine tekrar alevlenen protestoları, bu reformların neleri içerdiğini ve gelecekte yaşanabilecekleri AA Analiz için kaleme aldı.

1- İSRAİL'DE NELER OLUYOR?
İsrail, tarihinin en büyük siyasal toplumsal bölünmelerinden birini yaşıyor. Bundan birkaç ay önce alevlenen ve Yüksek Mahkeme (Bagatz) yetkilerinin kısıtlanmasını öngören yasal düzenlemeler kitlesel protestolarla karşılandı ve İsrail’i toplumsal-siyasal bir krizin eşiğine getirdi. Geçici bir süre askıya alınan ‘reform’ süreci Adalet Bakanı Yariv Levin ile Başbakan Binyamin Netanyahu’nun aşırı sağcı ortaklarının ısrarı ile temmuz ayında yeniden gündeme geldi. Düzenlemelerin İsrail’i demokratik standartlardan uzaklaştıracağını düşünen protestocular sürecin geçici olarak askıya alınmasına rağmen gösterilerini sürdürdü, düzenleme karşıtlığı hiç sönümlenmedi.

Temmuz ayıyla yoğunluğunu artıran geleneksel cumartesi protestolarına grev günlerinin de eklenmesiyle başta Tel Aviv olmak üzere İsrail’in çeşitli kentlerinde kitlesel gösteriler gerçekleştirildi. Pazartesi günü yargı reformu kapsamında gerçekleştirilmesi planlanan değişikliklerden Yüksek Mahkeme’nin hükümet kararlarına makuliyet (reasonableness) temelinde müdahale etmesinin önünü kapatan düzenleme, muhalefet partilerinin oylamayı boykot etmesiyle 64'e 0 oy oranıyla yasalaştırıldı. "Makuliyet düzenlemesi" ve daha geniş perspektifte reform taleplerinin tamamı, toplumun çeşitli kesimlerinden hükümetin demokrasiye müdahalesi olarak okunuyor. Muhalefet partilerinden, başta yüksek teknoloji olmak üzere çeşitli ekonomik sektör bileşenlerine ve sivil toplum gruplarına tepkiyle karşılanıyor. Buna ek olarak, binlerce yedek askerin göreve çağrılmaları durumunda reddedeceklerini deklare etmesi -özellikle yedek pilotların Hava Kuvvetleri için bir zafiyet yaratma durumu- sıkça gündeme getiriliyor. Bu durum, yasanın devlet kurumları içerisinde de bir bölünme yarattığını gösteriyor. Güvenlik bürokrasisinin bu konuyu defalarca gündeme getirdiği de biliniyor. Birkaç ay önce reforma en sert karşı çıkan aktörlerden birinin Savunma Bakanı Yoav Gallant olması da bu açıdan tesadüf değil. Benzer şekilde Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin yedek askerler karşıtı söylemlere tepkisi ve askerlere boykot kararından dönmeleri için çağrı yapması da protestoların yaratabileceği güvenlik zafiyetinin işaretidir.

2- PLANLANAN REFORMLAR NELERİ İÇERİYOR?
Pazartesi günü yasalaştırılan düzenleme Yüksek Mahkeme’nin hükümet kararlarına makuliyet penceresinden müdahale etmesinin önünü kesiyor. Adalet Bakanı Levin’in ifadesiyle ‘yargı sistemini düzeltmek için atılan tarihi adımların ilki’ olan bu düzenleme öngörülen ‘reform paketinin’ de ilk adımını oluşturuyor. Yüksek Mahkeme’nin yasaları geçersiz kılma hakkının önünü kapatacak ya da yargıç seçimlerinde hükümet kanadına avantaj sağlayarak yargı bağımsızlığına zarar verecek adımların atılması da yargı reformu paketinin içindeki diğer kritik adımlar. 1990’lardan itibaren Yüksek Mahkeme bireysel hak, özgürlükler ve eşitlik ilkeleri bağlamında pek çok yasayı geçersiz kılma noktasında oldukça aktif bir rol oynadı. 1Makuliyet düzenlemesinde1 de hükümet kanadı, yargı erkinin, seçilmiş temsilcilerin kararlarına müdahale konusunda geniş bir alana sahip olduğunu ve bunun demokratik süreçle bağdaşmadığını ifade etti. Özellikle bakan ve diğer yüksek memur atamalarının politik bir süreç olduğu da hükümet tarafından vurgulandı. Bu yılın başında iktidar ortaklarından Şas Partisi Milletvekili Aryeh Deri’nin İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı, daha önceki dönemlerdeki yolsuzluk hükümleri sebebiyle ‘makuliyet’ ekseninde uygun görülmedi. Buna rağmen, yargısal düzenlemeler sürecine toplumsal destek koalisyon partilerinin oy oranlarıyla karşılaştırıldığında oldukça sınırlı. Bu durum ise protestoculara normatif bir üstünlük kazandırıyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yönetimi her ne kadar reform sürecinin yarattığı toplumsal polarizasyon, güvenlik ve istikrar riskleri gibi konular üzerinden eleştirel bir pozisyon alsa da şu ana kadar yasa karşıtı çok ciddi bir hareket içerisine girmedi. Pazartesi günkü oylamayı ise talihsiz bir adım olarak nitelendirerek, aceleci bir şekilde ve çok az bir çoğunlukla geçmesinin sakıncalarını ifade etti.

Özellikle aşırı sağcıların süreç içerisinde aktif rol alması Amerikan tarafını rahatsız ediyor. Nitekim temmuz ayı içerisinde ABD Başkanı Joe Biden da İsrail hükümeti içerisindeki ‘aşırıcı’ aktörlerden rahatsızlığı dile getirmişti.

3- PROTESTOLAR NEREYE EVRİLİR?
Yargısal düzenlemeleri devam ettirmek için hükümet kanadının istekli görüntüsü ve şu zamana kadar yapılan diyalog çağrılarının sonuçsuz kalması dikkate alındığında, sürecin şiddetlenerek devam etmesi muhtemel görünüyor. Protestoların şiddetlenmesi ise uzlaşı yönündeki çabaları artıracaktır. Sokak eylemlerinin büyük çoğunluğu yasa karşıtlarınca düzenlense de yasa lehinde gösteriler de zaman zaman kendini gösteriyor. Yasa karşıtları ve yasa taraftarları toplu taşıma araçlarında karşılaşıyor. Taraflar arasında şu ana kadar ciddi bir çatışma meydana gelmese dahi özellikle Tel Aviv’deki gösterilerde polisin göstericilere güç kullanımında artış görülüyor. Temmuz ayı başında Tel Aviv Emniyet Müdürü Ami Eshed, görevden ayrılırken Ulusal Güvenlik Bakanı aşırı sağcı Itamar Ben-Gvir'in protestoculara sert müdahale edilmesi yönünde baskı uyguladığını dile getirdi.

İsrail kendini "Yahudi" ve "demokratik" olarak tanımlasa dahi son yıllarda atılan pek çok adım devletin demokratik karakteri pahasına dindar ve milliyetçi Yahudi özelliğini ön plana çıkartıyor. 2022 seçimlerinde Netanyahu’nun ultra-Ortodoks ve aşırı sağcı ortaklarına bağımlı bir iktidar kurması ve özellikle aşırı sağcı ortakların yargı reformunun devamlılığını iktidar koalisyonunun geleceğine endekslemeleri Netanyahu’nun uzlaşı noktasında esnekliğini ortadan kaldıran bir durum olarak görülüyor. Yasa süreci ve protestolar noktasında en çok gündeme gelen konulardan biri de İsrail yurttaşı Filistinli Arapların pozisyonu meselesiydi. Her ne kadar Yüksek Mahkeme, özellikle aşırı sağcıların Filistinliler aleyhine eylemlerinde demokratiklik prensibi üzerinden frenleyici bir misyon üstlenmişse de mevcut gösteriler daha çok İsrailli Yahudi toplumunun katılım gösterdiği eylemlerle sürüyor. Protestoların ana sembolünün de İsrail bayrağı olması bu noktada hareketliliğin Yahudi siyasal alan ve söylemi içerisinde gerçekleştiğini gösteriyor. Bununla beraber sayıca az olsa da işgal karşıtı grupların demokrasiyle işgal mevhumlarının bir arada olamayacağını vurgulayan sloganlarla meydanlarda olduğunu da ifade etmek gerekir. (AA)

[Dr. Ferit Belder, Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi.]